Lise, önceki öğrenim hayatıma göre daha normaldi. Mutsuzluktan uzaklaştıkça etrafıma bakmaya ve yeni yanlışlar yapmaya başladım.
Bu sırada ablamla yaptığım uzun telefon görüşmeleri dışında ailemdeki kimseyle iletişime geçmiyordum.
Zaten bu telefon konuşmaları zamanla kısalarak araları açılmaya başlamıştı, uzaklaşıyorduk birbirimizden ama tamamen koptuğumuz gün lisenin ikinci yılında oldu.
Bir salı günü okuldan çıktıktan sonra konuşmuştuk, sesinde bir farklılık vardı ama ne ben sordum nedenini ne de o söyledi. Ben bencildim, o ise acısını paylaşmayacak kadar yorgun.
Derslerimden bahsettik, o bana evin son durumunu anlattı. Tunca'nın gittiği okuldan ve yabancı çocuklar tarafından yediği dayaklardan bahsetti. Ben gittikten sonra her şey daha kötü olmuştu, sadece benimle yakın olan Tunca ablamın söylediğine göre artık kimseyle konuşmuyordu.
Ona, nasıl olduğunu sordum ve bana her şeyin eskisi gibi olduğunu söyledi sadece biraz üzgünmüş ama o kadar da önemli değilmiş. "Her zamanki şeyler..." dediğini hatırlıyorum. Ne aptalmışım, Sera bana veda ediyordu ama bunun farkında bile değildim.
O salı günü bana son kez hayali bir şekilde el salladı ve gitti, yetişemedim ona. Daha mutlu olacağı bir hayata gitti beni arkasında bırakarak.
Ertesi gün telefonun ekranında annemin adını gördüğümde anladım ters giden bir şeylerin vardığını. Çünkü o beni asla aramazdı, onu asla aramazdım.
Korkarak açtım telefonu ve ondan duyduklarım yetti eşyalarımı hazırlayıp yola çıkmama.
Sera kendini öldürmüştü.
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milyonlarca Nefret Cümlesi
Ficção GeralGenç kız, kendini öldürmek istediğini söylemişti, belki milyonlarca nefret cümlesi kurmuştu ancak kimse ona inanmadı. O güne kadar. Sonrasında ise tek yapabildikleri ölen bedenini süslemek için yanına, tıpkı ruhu gibi solmuş çiçekler çizmek oldu. ~ ...