geçmiş - 5

153 14 0
                                    

Cenaze için eski evime son defa girdiğimde, beni eski, tanıdık bir karanlık karşılamıştı. Belki başkalarının görmesi mümkün değildi ama günün hangi saatinde olursak olalım bu ev benim için güneşin ulaşamayacağı bir yerdeydi.

Karanlık büyük bir muammaydı, sizi saklar ve gözyaşlarınızı, maskelerinizi, öfkenizi, çirkinliğinizi içine alırdı. Ama beni aynı ölçüde korkutuyordu. Karanlıkta saklanan çirkinliklerden korkuyordum.

Oraya gittiğimde zaten ablamın cansız bedenini gömdüklerini öğrendim, aceleye getirilmiş ve bana haber verilmemişti.

Annem de kocası da evde değildi.

Mezarlığa gitmeden önce eski odamıza çıktım, masanın üzerindeki resmine takıldı gözlerim. Babamla çekilmiş sayılı resimlerimizden biriydi bu.

Ablam da tıpkı babam gibi sadece bir görüntüydü artık. Ölmüştü... Resimdeki yüzünde sadece acıları, anıları vardı.

Tam o an mutsuzluğumun devrimi başladı ve tüm hücrelerimi teker teker ele geçirdi. İşini bitirdiğinde benden geriye ölü bir ruh ve solmuş çiçekler kalmıştı. Ruhsuzluk maskemin dayanamayıp yerle bir olduğunu ve hıçkırarak ağladığımı hatırlıyorum.

Tunca'nın yanıma gelmesi ise beni yaşadığım kaostan çekip almıştı. Elinde, ablamın acılarıyla boyanmış beyaz bir zarf tutuyordu.

Sera'nın el yazısından kelimeleri okudukça nefretim büyüdü, hissettiğim acı büyüdü. Pişmanlığım ise tüm hayatımı kaplayacak genişledi.

O adam ablama dokunmuş, istemediği şeyler yapmıştı. Gözlerimden akan yaşları silmekle uğraşmıyordum artık.

Tunca, sanki tüm olanların suçlusu oymuş gibi buruşturduğum kağıdı çekti elimden ve sarıldı bana.

"Özür dilerim."

Babası adına söylediği özrü kabul etmeye niyetim, yoktu. O kadar anlayışlı olmak için daha olgun olmam ve muhtemelen işin işten geçmesi gerekiyordu. Şimdi sadece bir iyilik isteyebilirdim ondan.

"Beni Sera'ya götür."

~

Milyonlarca Nefret CümlesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin