"Yakaladım seni."
Eliyle ağzımı kapattığında, beni kaçırmak üzere olanın kim olduğunu anlamıştım. Onun kolları arasında debelenip duruyor ama bir türlü kurtulamıyordum. Benim çırpınışım onun hoşuna gidiyor olmalıydı ki beni sıkıca kavramış gülüyordu. İçeri tarafta bir odaya geçip arkamızdan kapıyı kapattı. Hala eli ağzımı kapattığı için hiçbir şey yapamıyordum. Beni duvara yaslayıp bir elini duvara bir elini de ağzımın üstüne koydu.
"Burdan birlikte gideceğiz. Seni bir daha asla bırakamam. Sen de istiyorsun, Barış yüzünden korkuyorsun biliyorum. Korkma artık ben varım, seni seviyorum. Ben seni koruyabilirim ondan. Ondan daha çok sevebilirim, mutlu edebilirim seni."
Bense sadece gözlerimden ateş çıkararak ona bakıyordum. Ne saçmalıyor bu?!
"Bak, birazdan burdan çıkacağız. Bir arkadaşım gelecek ve bizi alacak. Ama sen şimdi sinirlisin, elimi çekersem çığlık atabilirsin. Bizi bulurlar. Seni bayıltmak zorundayım, korkma tamam mı? İyiliğimiz için."
Elini çekip bir pamuğu burnuma dayarken biri onu üstümden aldı. Bu yabancı kimdi bilmiyorum ama onu dışarı açılan kapıdan çıkardı ve kapıyı kapattı. Benim gözlerim kapanırken, son algılayabildiğim telefonuma gelen mesajların sesiydi.
-----------------------------------------------
BARIŞTANLevent kol düğmeleriyle uğraşırken ben ve Seçkin viski içiyorduk. Bir kaç kişi daha vardı yanımızda. Güneşi ne kadar özlediğimi farkedince telefonumu çıkarmak için elimi cebime attım. Telefon yok?
Barış: Beyler, telefonumu gördünüz mü?
Bir anda kapı açıldı ve Hande telaşla içeri girdi.
"Güneş! Güneş yok?!"
Ben hemen ayağa fırladım.
Barış: Ne demek yok? Sizin yanınızda değil mi?
Hande: Çı-çıkmıştı. Nereye gideceğini söylemedi. Geri de gelmedi, herkese sorduk gören duyan yok.
Sanırım kanım çekiliyordu. Herkesi iterek odadan çıktım. Binada ne kadar oda varsa tek tek hepsine bakmalıydım. Önce dışarı çıkıp güvenlikle konuştum. Gelen herkese soracaklardı, binadan çıkmaya kalkarsa onu durduracaklardı. Nerdesin Güneş? Yok, yok, yok! En son salon ve mutfak katına bakmak için aşağı indim. Her taşın altına baktım ama yok! Kafayı yemek üzereyim! Bütün görevlilere bağırıp çağırıyordum. Mutfağın ilerisindeki yola girince burda ne işi olabilir ki diye düşünsemde her tarafa bakmaya devam ettim. Hande ve Seçkin sağ taraftaki odalara bakarken ben sol taraftakilere bakıyordum. Sinirden kendimi parçalayabilirim! Son kapıyı açarken bir an sarı saçlarını gördüğümü zannettim. Hayır, gerçekten onun saçları! Yerde yatarken görünce koşup yanına eğildim ve onu kucağıma aldım. Ben odadan çıkarken herkes kucağımdaki Güneşe bakıyordu. Mutfağın önünden ve salondan geçip yukarıya, gelin odasına çıktım. Onu yatağa yatırıp yanına oturdum. Hande insanları odadan uzaklaştırmaya çalışırken Seçkin elinde iki telefonla yanımıza geldi.
Seçkin: Bunlar da ordaydı.
Biri benim, biri de onun telefonuydu. Ne olmuştu benim Güneşime? Gözlerini bi açsa da rahatlasam, sorsam.. Hande elinde bir bardak suyla gelince ne yapacağını anlamadım.
Barış: İçirecek misin?
Hande: Hayır, özür dilerim Güneş.
Bardaktaki suyu Güneşin yüzüne boşaltınca, Güneş birden gözlerini açtı. Sonra kendine gelip nefesini düzene sokmaya çalıştı. Ben onun elini tutup dikleşmesine yardım ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zorla Güzellik
Ficção AdolescenteAnnesi ve tek varlığı olan evi için oyuncu Barış Ateşoğlu ile evlenmek zorunda kalan genç ve güzel doktor Güneş Uymaz'ın hikayesi. ****** Genç Adam: Dede, sana yalan falan söylemiyorum. İşte sevgilim.. yanıma gelip göğsümden ismime baktı Genç Adam:...