2. 'Orangutan Götü!'

406 44 33
                                    

Multi: Alya

Yerimden kımıldayamazken ukala bir gülüş sardı etrafı. Hemen kendime gelip iki adım geriye çekildim şok olmuş bir şekilde karşımdaki çocuğa baktım. Bu gözler çok tanıdık gelse de tanıyamamıştım. Sonra gözlerine daha dikkatli bakınca bugün boğulduktan sonra gözlerimi açar açmaz bu gözlerle karşılaştığımı hatırladım. Tabi ya beni bu çocuk kurtarmıştı.

Suni teneffüsü de sayarsak bu ikinci dudaklarımızın birleşmesiydi. Çocuk sırıtan bir suratla bana bakarken hiç de hayallerimdeki kahramanlara uymadığı fark ettim. Ne bileyim böyle kendini beğenen bir ifade değil de daha çok bana ilk görüşte aşık olmuş bir kahraman isterdim sanırım. Ama gerçekler her zaman acıydı. Tıpkı şekil-a'da görüldüğü gibi.

Bir anda hala bana sırıtarak baktığını dahası az önce ciddi anlamda kollarımın arasında olduğunu fark ettim. Sanki az önce dudaklarımız birbirine değdi diye yaşamam gereken siniri daha yeni yaşıyordum. Yada beyni o kadar çok uyuşmuştu ki daha yeni yeni fark ediyordum.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun be! Sen kim oluyorsun da beni öpüyorsun. Sapık mısın? Niye hala sırıtıyorsun? Kesin beni takip ediyorsun sen! Hatta denizde de olman tesadüf değildi. Sapıksın sen! Ya da seri katil? Organ mafyası da olabilirsin aslında. Bak şüphelenmedim değil? Yüz kasların ağrımıyor mu be! Bu ne biçim sırıtış. Çocuğum olsan cebine esrar koyar polise ihbar ederim." Çirkefleştiğimin farkındaydım ama haklıydım. 

Bu sözlerim üzerine surat ifadesi keyifli bir şey seyrediyormuş gibi bir hal alınca daha da sinirlenip, "Allah'ım bir de sırıtıyor. Ne yapmaya çalışıyorsun? " yerimde tepinme moduna geçmiştim. O ise daha da sırıtmaktan başka bir tepki göstererek, ellerini önünde çaprazlayıp konuşmaya başladı. 

"Öncelikle sapık değilim hatta organ mafyası hiç değilim. Öpme konusuna gelirsek ilk öpüşmemiz değil ki. Niye bu kadar tepki gösterdin anlamadım." Sonlara doğru sesi muzip bir hal almıştı.

Sesini duymamla önce şoka uğrasam da söyledikleri beni daha da çileden çıkarttı. Hırsla saçlarımı çekerken neden kendi saçlarımı çekip kendi canımı yakıyorum ki onunkileri çekeyim onun canı yansın deyip üstüne atladım. Hemen tehlikeyi fark edip ellerimden tutup beni durdurdu.

"Ya sen ne haysiyetsiz ne şerefsiz bir insansın be! Ne öpüşmesi mankafa. Suni teneffüs ne zamandır öpüşme sayılıyor?" Ukala sırıtışı daha da belirginleşti. Derin bir nefes alıp sakinleşmeyi denedim. "Hem hadi o zaman mecburiyet diyor konuşmuyorum da şimdi ne diye öpüyorsun orangutan götü?" Önce suratını buruşturdu. Sanırım benzetmem ona yeterli gelmemişti. Sırıtması bir an yüzünden silinse de tekrar geri gelmişti.

Akıl problemi olduğunu düşünmeye başlamıştım. Hayır yani bu kadar yakışıklı olmasından anlamalıydım. Evet bu namussuz Alya'nın dediği gibi yakışıklıydı. Ama abartmaya gerek yoktu sonuçta. Demek ki Allah bir yerden alıp bir yerden vermişti. Bunda da alınan kısım beyindi.

"Farkındaysan ben seni öpmedim sen beni kollarının arasına aldın." Yüzüm yanmaya başlarken sinirimi bozan ukalalığı yüzünden yerimde tepiniyordum. Bu halime hafif kıkırdadı. Yüzümün sinirden kızarmaya başladığını hissediyordum. 

"Bak sana şuradan bir koyarım o kibrinle beraber iki seksen yeri boylarsın!"

Etrafa cool bir şekilde bakıp tekrar bana döndü. "Tabi kızlar benden istedikleri kadar uzun bir öpücük alamadıklarında sinir krizi geçirmeleri şaşırılacak bir durum değil. Gel çok istiyorsan sana Fransız öpücüklerimden vereyim." 

Bana doğru yaklaşınca hemen uzaklaşıp, "Bu ne ego böyle? Kolunu uzatsa üçüncü köprüyü kurar neredeyse." dedim.

Sırıtması gülümsemeye dönüşürken bana baktı. "Ama bak bir daha karşına böyle bir fırsat gelmez. Bence pişman olursun reddettiğin için. " Bu ukala tavrı beni sinir krizi eşiğine taşırken laf sokacak olmanın zevkiyle sırıttım. 

"Ama bak benim yumruğum gibisi de bir daha karşına gelmez. Şuan tam karşındayken bir dene istersen." Yumruğumu sıkıp havada salladım. Sırıttı. Hayır yani ne bok yemeye hala sırıtıyorsun. 

"Çok çirkef ve hazır cevapsın. Her an birini dövme potansiyelini sende görüyorum." Yarım ağız sırıttım. 

"Evet öyleyim. Ama bende sende her an dayak yeme potansiyeli görüyorum. O yüzden bir daha karşıma çıkmaman senin yararına olur."

Ellerini teslim oluyorum manasında kaldırdı. "Ahh çok korkuyorum. Lütfen beni dövme!" 

Yapmacık haline gözlerimi devirdim ve hemen arkamı dönüp, "Bir daha görüşmemek üzere ego yığını. " dedim. Çünkü cidden daha fazla onunla kalırsam daha çok delireceğimi ve onu dövme fikrini gerçekleştirmemin yüksek bir ihtimal olduğunu biliyordum.

Beyinsiz herif yine öpmüştü beni. Sanırım gerçekten bu sefer ilk öpücüğümü kaybetmiştim. Hem de bir kaza uğruna. Sadece dudakların çarpması sayılmazdı değil mi ama? Bir umut sayılmaması için dua ederken hızlanıp yokuşun bitişiğinde olan manava geçtim. Gerekli malzemeleri Berk'ten arakladığım parayla ödedikten sonra yine aynı yokuşu bu sefer gözlerim fal taşı gibi açık bir vaziyette çıktım.

Eve vardığımda Alya ve Berk'in sohbet ettiğini gördüm. Tabi ki onların arasını yapmayacaktım. Bence ağabeyimle Alya daha çok yakışıyorlardı. Hem bana sorarsanız birbirlerine karşı da boş değillerdi. Tabi ki hep benim içimdeki Esra Erol sayesinde buluşup birbirlerini daha yakından tanımış olabilirler ama bu iş olduğunda Alya'ya yapacağım görümcelik en zevkli kısmı olacaktı.

Ağabeyim de aslında bizimle buraya gelecekti ama dönem için yaptığı bir makette sorun çıktığından onu halledip 3. gün gelecekti ki bu da yarın demek oluyordu. İç sesim ellerini birbirine sürtüp 'oldu bu iş' derken iç sesimle çak bir beşlik yaptık. Gerçekten olmuştu bu iş. Zaten hep baş başa kalmak için fırsat kolluyorlardı. Aslında daha çok ağabeyim kolluyordu. Alya'nın ona karşı bir şeyler hissettiğini bilmeden çabalıyordu.

Hemen aralarına oturup Berk'e şirince sırıttım. "Ne istiyorsun başımın belası ?" Sonlara doğru oflayan bir ses tonu takınmıştı. Tek kaşımı kaldırdım. Ben şimdi seni pişman etmez miyim?

"Berk şimdi sen bize bir sebze salatası yapıyorsun. Yanına da bence yapacak bir şeyler bulursun sen." dedim şirince sırıtarak. 

"Bizim oralarda nah diye bir laf vardır bilir misin?" Bu cevabı üzerine gayet rahat bir şekilde koltuğa yayıldım. 

"Tamam o zaman bende dayıma senin kredi kartını sevgilinin kullandığını hatta o kadar masrafı onun yaptığını söylerim." Meydan okumam yine işe yaramıştı. Tek kelime etmeden ayağa kalktı. Önce ağzını bir şey söylemek için açsa da sonra vazgeçip geri kapattı. 

"Senin de bana işin düşer." Sonunda dayanamamıştı sanırım. Ona sinir bozucu gülücüklerimden yollarken hızla arkasını dönüp mutfağa geçmişti. Alya bana onaylamayan bakışlar atsa da kendisinin de memnun olduğu her halinden belliydi. Hem kim memnun olmazdı ki sonunda midemiz adam akıllı yemek yüzü görecekti. Zaten bu saate kadar aç kalmıştım.

Sözde market dönüşü çikolata falan alıp yolda gelirken atıştıracaktım. Ama o boyu posu devrilecise manyak yüzünden yeterince doymuştum . Birde o sırıtması yok mu, resmen 'gel çak bir tane' diyordu. Bir daha karşıma çıkmamasını o kadar çok istiyordum ki. Çünkü baya bir ağzı gevşek bir şeye benziyordu ve olur da karşılaşırsak ağabeyim ve Berk'in önünde söylemesi ihtimalinde dolacak olan hastanenin acil kapısı pek hayırlı bir sonuç vermeyecekti.





Oy vermeyi lütfen unutmayın...💕

Uzaydaki NefesimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin