Uzun bir gece bizi bekliyordu.
Ege'nin suratına bakamıyordum. Neden bilmiyorum. Sadece şaşırmıştım. Ona bakarsam, ölecekmişim gibi hissediyordum. Tam karşıma oturunca kafamı kaldırıp ona bakma cesaretini gösterdim. Gözlerine bakınca nefesimin kesildiğini hissettim. Derin, kahverengi gözleri vücudumun her bir hücresine işliyordu sanki. Gözlerinde boğulmak deyimi şuan tam bana uyuyordu. Boğuluyordum, nefes alamıyordum onun gözlerinde. Biri beni kurtarsın!
Derin bir nefes alıp dikkatimin dağılmasını sağlayan amcamın yüzüne baktım.
"Sana diyorum Güneş'ciğim"
"E-efendim?"
"Derslerini soruyor Sema Hanım"
"Aa, iyi.."
Tabi iyi olacak kadın! O kadar işkence çektim senelerce yırtındım. Allah'ım ya. Tövbe tövbe beni sinir ediyorlar, derslerin iyimiymişmiş.
"Ee tabi lise son zor, bizim oğlumuz da lise sona gidiyor"
"Biliyorum"
"Aa siz aynı okula gidiyordunuz değil mi?"
"Evet"
"Tanıyorsundur oğlumu o zaman"
"Eh yani"
"Severim ya Güneş'i, iyi kızdır"
Oha, oha oha oha oha oha oha oha oha!
Ege! Bana! Bana...Oha! Vücudumdaki her bir alyuvarın yanaklarıma gittiğini hissedebiliyordum, yüzüm kulaklarıma kadar alev alev yanıyordu. Acaba yüz ifadem nasıldı? Gözlerimi Ege'ye çevirdiğimde bana baktığını farkettim. Ah, neden böyle hissediyordum ki?
Kafamı eğip yemeğime geri döndüm. Ama bir çatal aldığımda daha fazla yiyemeyeceğimi farkettim. Karnım ağırmaya başlamıştı. Lavaboya gitmek istiyordum ama yerini bilmiyordum. Off, sorsam mı acaba?
Dudaklarımı peçeteyle kibarca silip, sesimi incelterek sordum.
"Şey, lavabo nerede acaba?"
"Ah, Tomris! Küçük Hanım'a lavaboya kadar eşlik et!"
Nazikti ama bir emir olduğu apaçıktı. Araya kim girdi dersiniz?
"Gerek yok Tomris, misafiri ben götürürüm lavaboya"
"N-neden ki, ben giderim"
Elini uzatıp merdivenleri gösterdi. Hey kimse bizi görmüyor muydu? Bana bakın! Ege beni götürüyordu! Heey size diyorum! Başımı eğip merdivenlere yöneldim. Ah, çok şanssızım. Yavaş yavaş merdivenleri çıkıyordum. Ege'nin arkamda olması fikri bile dengelerimi bozuyordu. Merdivenler bitince Ege'ye bakmak için arkamı dönüyordum ki tam karşıma çıktı ve dengemi kaybetmeme neden oldu. Elimle denge sağlamaya çalışırken bir eliyle belimi tutup dengemi sağlamama yardım etti. Ah...Eli belimdeydi ve, gerçekten delirmek üzereydim.
"Lavabo nerede?"
Tamamen odundum. Tamamen. Gülümsedi ve elini belimden çekmeden beni lavaboya doğru sürükledi. Elinin her milimlik hareketini bile hissediyordum. Bana dokunmasını sevmiyordum, çünkü beni deli ediyordu.
"Burası"
"Gidebilirsin"
Ege arkasını dönünce ben de içeri girdim. Fark ettim ki karnımın ağrısı geçmişti. Biraz bekleyip çıkarım diye düşündüm ve tuvaletin kapağını kapatıp üstüne oturdum. Dirseğimi dizlerime dayadım ve ellerimle başıma destek verdim. Yere bakıp düşünmeye başladım. Ege'ye karşı neden böyle saçma duygular hissediyordum ki? O geri zekalının, iğrenç herifin tekiydi. Emre de ondan farksızdı. Düşe düşe en belalı okula düşmüştüm. Tüm belalar beni bulmuştu, ya da ben onları. Ama pişman olduğum pek söylenemezdi. Hayatımı yaşıyordum. Neden lanet denildiğini bilmediğim bir mutluluk ilacım vardı. Neden üzüleyim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tozu ◐
RomanceGüneş, annesi ve babasını bilinmeyen bir nedenle küçük yaşta kaybetmiş, amcasıyla yaşayan 17 yaşında zengin bir ailenin kızı. Yıllarca okula gitmemiş, tonlarca özel ders almış, yaşıtlarına göre oldukça akıllı. Peki bu kızı hiç bilmediği bir yer ola...