Ege'ye attığım tokat o kadar rahatlatmıştı ki beni. Bütün düşüncelerimi kusmuştum bu tokatla. Artık söyleyecek bir şeyim yoktu. Olsa da söyleyemezdim zaten. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ağzımı açsam çıkacak tek şey acımasız hıçkırıklar olurdu. O yüzden kendimi zorlayım boğazımdaki yumruyu yuttum. Hızlıca sürücü koltuğuna geçip gaza bastım. Ege hala en son olduğu yerdeydi. Umursamadım. Hızlıca en yakın bara gittim. Bugün erken başlayacaktım içmeye.
Bara gittiğimde direk barmenden bir şişe içki istedim. Şu çok erken değil mi saçmalıklarından yapmadığı için ona minnettardım. Kime ne ki benim ne zaman içeceğim.
Gündüz oluğundan kimsecikler yoktu neyse ki. Aklıma geçen gece olanlar gelince midem bulandı. Ürperdim. Tanımadığım o adamın dokunduğu yerleri düşündükçe tekrar tekrar ürperiyordum ve kusasım geliyordu. Şişeyi yarıladığımda kafayı bulmuştum. Bir şey düşünmek istemiyordum. Ne Ege'yi ne Ayaz'ı. Aklıma Başak geldi. Onu arasa mıydım? Ah, onu Emre'yle mutluyken görmüştüm, şimdi kendi dertlerimle onu sıkmam doğru olmazdı. Çok özlemiştim ama olsun. İşleri yoluna koyunca onu arayacaktım.
Birkaç şişe daha... Artık gitmem gerekti. Her şey dört tane olsa da buradan çıkabilecek kadar ayıktım. Yani...
Buradan çıkmalıydım... Saat kaçtı bilmiyordum. Midem daha çok bulanıyordu. Temiz havayı soluduğumda daha fazla dayanamadım ve olduğum yere çöküp içimdekileri boşalttım.
"İki dakikalığına yalnız bırakayım dedim, dağıtmışsın kızım. Gel bakalım..." Ayaz'ı kusarken(!) arkamda görünce iyice midem attı. Şuan onun önünde yere kusmak sanırım dünyadaki en utanç verici şeydi. Saçlarımı tutup omzuma dokundu. Bu hoş değildi. Yere kusuyordum ben.
"Beni böyle görmeni istemiyorum." Hem de hiç.
"İğrendiğimi mi düşünüyorsun? Ben insanların üstüne dahi kusmuştum, seninki en temizi. Hadi boşalt içini." Ayaz öyle söyleyince rahatladım. Bana dokunması güven veriyordu. Dostça ama, ondan öteye değil. Yani, işte. Her neyse! Öyle olmalı, en fazla dostça olmalı. İçini boşalt dediğinde göz yaşlarım da akmaya başlamıştı. Sonunda tamamen iyi hissettiğimde ayağa kalkmaya yeltendim fakat başım dönüyordu.
Ayaz beni kucaklayıp arabasının ön koltuğuna oturttu. Kalkmaya yeltendim ama izin vermedi. Zaten başım dönüyordu düzgün düşünemiyordum.
"Gitmem gerek..."
"Güneş, bu halde nereye gideceksin? Saçmalama bir soluk al."
"Tamam, beni evine götür." Ayaz'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ne anlamıştı kim bilir şaşkın. "Giysilermi alır giderim. Arabamı oraya getirtebilirsin değil mi?" Hayal kırıklığı gözlerinden okunuyordu. Sapık.
"Ta-Tabii olur. Gidelim."
Gözlerimi kapattım ve biran önce bütün bu olanların bitmesini diledim. Ege'nin kollarında olmayı, uyumayı... Yolculuk sessiz geçti. Konuşmadık. İyi de oldu. Tek kelime edecek halim yoktu. Biran önce eve gitmek istiyordum. Amcam umarım evde...
Amcam.
Kafasında şişe kırdığım amcam. Kanı yerde kırmızı bir göl oluşturan amcam. Şimdi neredeydi? Kimse beni aramamıştı. Ambulans gelmemiş miydi yoksa? Ya şuan öldüyse orada? Hayır hayır hayır.
Telefonumu elime aldım. Ah! Şarjı bitmiş.
Biran önce amcamı bulmayı diledim. Bir yandan da istemiyordum. Nasıl isterdim? Onu o hale ben getirmiştim. Neden yapmıştım ki bunu. Lanet yüzünden mi. Yok canım, hayır. Ben kendimi savunuyordum sadece. Başka ne olacak. O da zorlamasaydı beni. Benim suçum yok. Amcam da biliyordur bunu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tozu ◐
Roman d'amourGüneş, annesi ve babasını bilinmeyen bir nedenle küçük yaşta kaybetmiş, amcasıyla yaşayan 17 yaşında zengin bir ailenin kızı. Yıllarca okula gitmemiş, tonlarca özel ders almış, yaşıtlarına göre oldukça akıllı. Peki bu kızı hiç bilmediği bir yer ola...