Evan'ın odasının bir kötü yanı da geceleri ne kadar serin ve güzelse sabahları o kadar sıcak ve güneşli olmasıydı. Evan günlerinin çoğunu demircinin yakıcı atmosferinde geçirse de sabahları bu illet, bu eksik kiremitlerden yüzüne damlayan güneş onu deli etmeyi başarıyordu. Lakin bu sabah değil. Evvelki geceden sonra bu derin uyku hiç de anormal değildi. Duygular ve düşünceler, mutluluk ve hüzün. Hiç şüphesiz Evan bugün bambaşka birisi olarak uyanacaktı.
Merdivenlerin başına geçip üst kata doğru seslendi Lulu; "Abi! Hala uyuyor musun?"
Evan önce elleriyle gözüne gelen güneşi siper etti sonra da yattığı yerde sağa sola birkaç kez döndü. Hasırın çizgili deseni her sabah olduğu gibi vücuduna iz yapmıştı. Kalkmak istemiyordu. Uyandırmasalar büyük ihtimalle akşama kadar deliksiz uyuyacaktı.
Evan cevap vermeyince şansını bir de Lamia denemişti. "Yukarıda mısın oğlum?" dedi evin annesi. Lulu'nunkine kıyasla daha narin ve daha tatlı olan bu ses Evan'ın kulaklarına balyoz gibi çarpmıştı. Şişmiş gözleri bir anda açılıverdi. Zıpkın gibi fırladı yerden ve hasırının üzerine oturdu, elinin tersiyle ağzının kenarından akmış suyu sildi ve yutkundu. Bacaklarını sıvazlıyor, sesin geldiği yöne, merdivenlere doğru bakıyordu. Tüm uyku sersemliğiyle yüzünü avuçladı, "Bu annem!!" dedi fısıldadı. Derin derin nefes alıp veriyor ama içinde peyda olan huzursuzlukla ne yapacağını bilmiyordu. Çaresizce oturuyor, dün ölümünü umursamadığı kişinin bugün karşısına çıkmaktan çekiniyordu. Yirmi yılı aşkın ömrü boyunca yapmadığı ve görmezden geldiği şeylerin utancı, yıkılan bir barajdan akın eden suyun şiddeti gibiydi. Tekrar, "Evan, orada mısın?" diye seslendi annesi. Cevap veremiyor, verse ardından ne diyeceğini bilmiyordu. Yüzleşmekten deli gibi kaçtığı bir şey vardı ama adını koyamıyordu. Neyse ki çok ısrarcı olmadılar, Evan'ın bir süre daha bozmamakta ısrar ettiği sessizlik Lamia ve Lulu'yu onun işe gittiğine ikna etmeye yetmişti.
Kendini usulca hasırının üzerine bıraktı ve sırtını merdivene doğru döndü. Evden çıkmak için kapıdan çok daha fazla kez kullandığı penceresi ona kahkahalar ile gülüyor gibiydi. Pencereye doğru bakmayı kesti. Aşağı inmek ve annesi ile karşılaşmak fikri onu bunaltıyordu. Asıl çekindiği şeyin annesi olmadığının, aslında kendisi ile yüzleşmekten korktuğunun farkında değildi. Bugüne kadar boş, ruhsuz yaşamış bedeni böyle duygusal anaforları kaldıramıyor; umursamazlık ve boş vermişlikle körelttiği düşünce mekanizması hareket kararı almasına mani oluyordu.
Derince birkaç kez nefes alıp verdi. Hayatının eskisi gibi olmasını istemediği de, kaçmaya devam ettiği sürece bir şeylerin değişmeyeceği de kesindi. Dün bir karar vermişti, artık dönüş yoktu. Artık pencere yoktu. Dişlerini sıkıp odanın bir kenarına attığı bej rengi üstüne yattığı yerden uzandı. Ayağa kalkarken bir yandan giyindi, hasırından fırladı ve merdivene yöneldi. Fikrini değiştirmeden kendini alt kata atmak için acele ediyordu ama telaşla çoğu sabah mağlup olduğu alçak tavanın kalası aklından uçup gitti. Yine kafasını çarpmıştı ve yıkıldı yıkılacak tavandan dökülen tozlar gözlerine doldu. Çatı katından gelen sesle irkilen annesi ve Lulu merdivenlere doğru şaşkınca baktılar. Evan hafif adımlarla, duvarı yoklayarak ve gözleri kapalı bir şekilde merdivenden aşağıya iniyordu. Abisinin bir yandan kafasını kaşıyıp bir yandan gözlerini ovuşturduğunu gören Lulu neler yaşandığını kolayca anlayabilmişti. Gözünün birini yarım yamalak anca açabilen Evan'ın, annesini karşısında sapasağlam görünce kalbine bir iğne saplanır gibi olmuştu. Burnunun kemiğindeki o anlık sızıdan sonra ne uykusuzluktan ne de başının acısından eser kalmamıştı.
Annesi gerçekten de çok güzel bir kadındı. Bu güzelliği koyu yeşil gözleri ve gülüşü mükemmelleştiriyordu. Evan'ın annesi böyleydi işte. Dün ölümden dönmüş veya dönmemiş hiçbir şey o güzel gülümsemenin önüne geçemezdi. Elindeki yıkanmış meyve dolu fileyi uzatarak "Bunları da yanına al, çok fazla meyve toplamışsın çürüyecekler. Ustanla yersiniz." dedi. Evan birden irkildi. Çalan kapı ve kapının ardındaki şişko sakallı herif, ustası; Huysuz Çekiç Ugo. Burun sızlaması yerini dolu gözlere bıraktı. Dün sabah parmaklarından birini kesmeye kalkan adam bu sabah onun içini sızlatıyordu. Annesi ona doğru bir adım daha atıp endişeli bir şekilde "Oğlum? İyi misin?" dedi. Evan bir anda kendisini annesine sarılmış vaziyette buldu. Ne yaptığının o da farkında değildi. Sanki vücudu duyguları tarafından ele geçirilmişti. O birkaç saniyede aklından yüzlerce şey geçti. Özür dilemek istedi, bir şeyler anlatmaya çalışmak, konuşmak, sonra tekrar sarılmak ama olmadı. Gözlerini açmadan fısıldarmışçasına konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - KOR (tamamlandı)
FantasyFantastik #9 (11.11.2019) Gizem #1 (30.03.2020) "Bilemeyiz, belki de biz doğmadan çok çok önce kurulmuş bu bağlar şu an bile insanları, olayları, farklı dünyaları birleştirmeye devam ediyor. Zamanın silgisinin ulaşamadığı, hayatın ta kendisi etrafın...