Bölüm 44; Yuva'ya hoş geldin

905 135 216
                                    






Kasabada alışılmadık bir hareketlilik vardı. Tüm Sınır Kurtları atlarında yerlerini almış, zırhlarını giymiş, yolculuk hazırlıkları tamamlanmıştı. İnsanlar, çoğu hala eski halini alamamış evlerinden dışarı çıkmış, varlıklarına alışmaya başladıkları bu askerleri uğurlarcasına bakışlar atıyorlardı. Bizim evimizde ise herkesin hala mışıl mışıl uyumasının sebebinin dün Evan'ın bandajlarının sonuncusunun da çıkması şerefine meyve bahçelerinde yaptıkları eğlencenin yorgunluğu mu yoksa veda kokan bu günlerin mahmurluğu mu olduğunu kimse bilmiyordu. Koca birlik at üzerinde onların uyanması ve hazırlanmasını bekliyordu.

Evan gece Sahipsiz Meyve Bahçeleri'nden dönerken arkadaşlarından ayrılarak demirciye uğramış; örs ile, üzerine kaç kez yatırıldığını hatırlamadığı tezgah ile, yıkık dökük olan duvarlar ile, artık ucunun ulaşacağı bir tavan kalmamış olup boşlukta son bulan girişteki kalas ile vedalaştıktan sonra uzun uzun ustası ile muhabbet etmişti. Demircide çalışırken malzemeleri taşımak için beline taktığı kemeri yanına aldı.

Tekrar evin önüne geldiğinde her tarafından kıymıkları fırlamış tahta kapı ile bir süre bakıştılar. Yavaş hareketlerle penceresine tırmandı. Kafasını çerçeveden içeri soktuğunda gördüğü manzara ile duraksadı. Anlaşılan kimse kapıyı kullanmamış, bir bir üst kattan girip Evan'ın odasına belli belirsiz konuşlanmışlardı. Keşke burada olup tırmanışlarını izleyebilseydim diye düşündü. Özellikle Daniel'in bu işte ne kadar iyi olduğunu ve yukarı çıkıp üst başının toza bulandığını görünce yüzünün girdiği şekli görmeyi isterdi. Kendini sessizce pencereden içeri aldıktan sonra yatacak bir yer bulması zaman aldı, hatta Daniel'i ayağı ile köşeye yuvarlaması gerekti.

Uyku tutmayıp da sağa sola birkaç dönünce gözleri yıldızlı çatısını aradı, kafasını alçak tavana tekrar vurmaya bile razıydı, eski eksik kiremitleri istiyordu. Herkesin de kendi gibi uyanık olduğundan habersiz, kasabadan ayrılacağını ve çıkacağı yolculuğu düşledi birkaç saat. Kapalı dört çift göz, çarpan genç kalpler ve karanlık odada cirit atan hayaller, iki kılıç, iki güzel kız ve bir çekiç; resmi çizilesi bir manzaraydı esasında.

Gece hangisinin ilk uyuduğu muamma olsa da güneşin çoktan doğup neredeyse tam tepeye vardığı sıralar birinciliği Lulu'nun aldığı bir uyanma seremonisi yaşandı. Annesinin aşağıdan seslenişleri Amasia da işe yarasa da Daniel ve Evan, Lulu'nun tekmelerine maruz kalmaktan kaçınamamışlardı. Hüzün ve heyecanın harmanlandığı atmosfer herkesin derin derin aldığı nefesler ile ciğerleri dolduruyor, içli içli gözyaşları döken anne hariç tüm ev halkı sessizliğini koruyordu.

Amasia, Evan'ın annesinin, üsteleyerek ve aşırı ısrar ederek kendine giydirdiği, kendi iki kıyafetinden biri olan rengi bir hayli solmuş koyu yeşil elbise ile hazır olmuştu. Bileğindeki tokadan başka eşyası yoktu zaten. Daniel'in her sabahki rutini bugün de farklılık göstermemişti. Zırhını bir bez ile santim santim sildikten sonra saçlarını taradı.

Üst kata doğru "Hadi Evan!!" diye bağırdı annesi. Evan da çoktan hazırdı aslında. "Hadi oğlum, askerler kapının önündeymiş in aşağı artık."

Kılıcını sırtına takmıştı. Elini demirciden aldığı kemerinde takılı çekicine attı ve "Sınır'a geri dönüyorsun ufaklık, tatil sona erdi." dedi.

"Kiminle konuşuyor bu ya!" diye sinirlendi Lulu. "Abi!! Ağaç olduk burada gelsene aşağı artık!"

Sabrı taşıp merdivene doğru yönlen kız kardeş, abisinin "Çıkın siz! Hemen geliyorum!!" demesiyle geri döndü. Birkaç homurdanmanın arkasından evin büyük bir gürültüyle gıcırdayan kapısını açıp çıktılar. Evan ise çatı arasında ağzı kulaklarına varırcasına bir gülümseme ile pencereye bakıyordu.

DEMİR BAĞLAR - KOR (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin