Bölüm 15; CİVCİV!!

751 124 118
                                    



Evan yürüdükçe kendini biraz daha kötü hissetmeye başlamıştı. Özellikle de sopayı kırarcasına vurdukları dizi çok sızlıyor, bir pranga misali özgürce hareket etmesini engelliyordu. Bedenini tüm acılarına rağmen ilerlemeye zorlaması başına vurmuştu. Yeterince ağrısı yokmuş gibi şakakları da deli gibi zonkluyor, güneş onu rahatsız ediyordu. Kasabaya ulaşması her zamankinden uzun sürmüştü. Ara ara evlerin duvarlarına yaslanıp dinlenme ihtiyacı hissediyor, kasabalının, özellikle de yaşananların dedikodusu kulaklarına çalınmış kişilerin bakışları ve kendi hakkında fısıldaşarak konuşmaları eşliğinde yürümeye devam ediyordu.

Yol boyunca uzun uzun düşünüp, cesaretini toplayıp karar vermişti, Ugo'dan bugünlük dinlenmek için izin isteyecekti. Eskiden haber bile vermeden kaçıp gittiği, bazen haftalarca uğramadığı çok olsa da sonrasında geri döndüğünde kendini hep ölümle burun buruna gelmiş bir halde bulurdu. İlk defa böyle bir izin talebinde bulunacaktı, gözünün altındaki morluk belki ona biraz yardım eder diye düşünüyordu. Eğer izin almayı başarırsa eve gitmeyecek, tüm yolu tekrar yürüyüp meyve bahçesine dönecekti, bu şekilde planlamıştı. En azından gözündeki morluk biraz geçene kadar annesinin karşısına çıkmayı düşünmüyordu.

Demirciye vardığında içeride kimseyi bulamadı, in cin top oynuyordu. "Ugo, burada mısın? Usta!" Cevap yoktu. Yine de tedirginliğini atamıyordu. Parmak uçlarına basarak girdi dükkana. Nefesini tutmuştu, bir biçimde Ugo her an bir yerden çıkacakmış gibi hissediyordu. Avuç içlerini mermer tezgaha koydu, bileklerinden koluna doğru yol alan, tüylerini diken diken eden serinlik ona biraz olsun iyi gelmişti. Burnundan derin derin nefesler çekip kendini iyice rahatlattı. Sanırım dinlenmek için tüm o yolu tekrar yürümesine gerek kalmayacaktı. Girişteki duvar boyunca devam eden tahta oturak şu an ona krallara layık bir yatak gibi gözüküyordu. Orada biraz uzanmasının kimseye zararı olmayacağını düşünerek bir adım atmıştı ki ustasının sesi kulaklarına bir balyoz gibi indi.

"Neredesin sen ha? Ayak işlerini ben yapacaksam sana neden para veriyorum, işe yaramaz serseri!"

Evan korku ile ustasına doğru döndü. Panikle ağzında bir şey gevelemiş ama elle tutulur bir cümle kuramamıştı. Şiş gözünü belli etmeye, böylece biraz olsun merhamet dilenme fikri geldi aklına. Yüzünün o tarafını öne getirip işaret parmağını suratına yaklaştırmıştı. Ugo'nun duraksaması ile bir an olsun ümitlendi ama bu dükkan, günlük rutinlerin sekteye uğradığı bir yer değildi.

"Diğer gözünü de ben şişireyim de gör!!" diye bağırdı Ugo ve kovalamaca başlamıştı. Ustası bir yandan koşuyor bir yandan da eline ne geçirirse Evan'a fırlatıyordu. Can derdine düşen Evan'ın bacak ağrısından da başının zonklamasından da eser kalmamış, adeta her zamankinden daha atik bir hal almıştı. Çekiç, odun parçası, maşa, bir odun parçası daha, Evan hepsinden ustalıkla sıyrıldı. Nedenini bilmediği bir şekilde içinden ustasını kışkırtmak geldi. Önce gülüp ardından da alaycı bir tavır takınarak "Hey ihtiyar!" diye seslendi. "Sen mi yaşlanıyorsun yoksa ben mi bu işte ustalaşıyorum ne dersin?" Tekrar gülmeye niyetlenmişti ki gözü Ugo'nun eline geçen en son şeye ilişti. Çoğu zaman desen verme amaçlı kullanılan ve uzun, kalın bir çividen farksız olan keski ustasının elinde parıldıyordu. Bir anda panikleyip, bunun gerçekten ölümcül olabileceğini, abartamaya gerek olmadığını bağırmaya başlasa da Ugo çok netti.

"Bakalım ne kadar ustalaşmışsın velet!!"

Ugo, keskiyi fırlatıp Evan'ı duvara çivilemeyi düşünüyordu ki dükkana bir genç girdi. Şu an usta ve çıraktan ziyade avcı ve av pozisyonunda olan ikili bakışlarını girişte dikilen ve Evan'la yaşıt gibi gözüken delikanlıya çevirdiler. Üzerindeki parıl parıl parlayan bir zırh ve belindeki ince kılıç dikkat çekiyordu. Taranmış, dolgun sarı saçları ve açık yeşil gözleri vardı. Üst rütbelisinin huzurunda esas duruşa geçmiş gibiydi, ellerini arkasında bağlamış ciddi bir şekilde Ugo'ya bakıyordu. Evan bu kişiyi tanımasa da çok iyi bir zamanda girerek Ugo'yu durdurduğu için ona minnettardı, ustasının elindeki keskinin şu an göğsünde saplı olmadığına seviniyordu. Çocuk elini parıldayan saçları arasında gezdirdikten sonra zaten olması gereken yerden yukarıda duran burnunu biraz daha kaldırıp kendini tanıttı.

DEMİR BAĞLAR - KOR (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin