33.BÖLÜM NEZARET

56 2 1
                                    

Alicia'yı yerde yatarken görmemle içim kötü olmuştu. Her ne yaşarsak yaşayalım oh iyi oldu diyemezdim. O şiddete uğramış bir kadındı. Bu evde neye kim tarafından maruz kaldığı ondan başkası bilemezdi. Belli ki çocukluğuda sorunlu geçmişti ki bu yüzden bu kadar hırçındı. Yerdeki görüntüsü beni üzmüştü. Alicia'nın başından kanlar akıyordu. Hemen yanına koştum. Elini boynuna götürdüğümde hala nabız alıyordum. Onun için sevinmiştim. Karnındaki bebeğe aldırmadan onu yüz üstü çevirdim. Daha rahat nefes alması için kana bulanmış sarı saçlarını topladım. Herhangi bir kurşun yarası yoktu. Sadece başına sert bir şeyle vurulmuştu. Yerdeki kırılmış vazo olayı özetlemeye yetiyordu. Telefonumu cebimden çıkarıp hemen ambulansı aradım.

-"Yasemin yukarı gel" diye bağırdım. Merdivenlerdeki ayak sesini duyabiliyordum. Alicia'nın başını dizlerime dayamıştım. Başından akan kanlar artık benimde giysilerime bulaşmıştı. Yasemin kapıyı aralayıp bizi o halde görünce çığlık attı.

-"Abla sana ne oldu? " dedi panikle.

-"Bana bi şey olduğu yok Yasemin korkma. Şu dolaptan gazlı bez falan ver. "dedim. Yasemin dolabı açmasıyla ilk yardım malzemeleriyle karşılaştı. Bir an duraksayıp bana baktı.

-"Sen burada ilk yardım malzemelerinin olduğunu nerden biliyorsun? " dedi.  Nerden bildiğimi bilmiyordum. Refleks olarak söylemiştim. Hafızamı kaybettikten sonra doğru dürüst bu evde kalmamıştım bile. Gözlerimi kapayıp düşüncelerimi biraz daha yoğunlaştırdığımda o internette gördüğüm kaza gününe ait fotoğraf geldi gözümün önüne. O anı tekrar yaşamaya başlamıştım. Kazayı yaptıktan sonra hastaneye gitmemiştik.  Eve gelip Murat'ın yaralarını kendi ellerimle temizleyip pansuman yapmıştım. Oda bana yapmıştı. Gözlerimi açtığımda Yasemin bana meraklı gözlerle bakıyordu.

-"Birden hatırladım. Şimdi boşver bunu getir şu malzemeleri" dedim. Yasemin dolaptan hızla alıp getirdi. Gazlı bezi kanayan yarasına bastırdım. Bir kaç dakika sonrada ambulans gelmişti. İçeri ilk önce polis sonra doktor girmişti.

-"O hamile kafasına vazoyla vurmuşlar galiba nabzı var " dedim. Doktor gözlerini kısaca üzerimde gezdirdikten sonra

-"Siz.. sizin neyiniz var" dedi.

-" Benim bir şeyim yok. Eve geldiğimde böyleydi" dedim. Kadın başını salladı. Kucağımdan Alicia alıp sedyeye koydular. Üzerimin epeyce kan olduğunu o zaman fark etmiştim. Alicia ambulansa indirmişlerdi. Ben rahatça nefes alırım diye düşünürken polislerin sertçe bakışlarıyla karşılaşmıştım. İmalı bir şekilde

-"Siz nesi oluyorsunuz? " dedi.  İçimde çoktan huzursuzluk tohumları filizlenmeye başlamıştı.

-"Ben onun şeyi oluyorum.. yani ben" neyi olduğunu ben bilemiyordum ki bana suçluymuşum gibi bakan polislere ne anlatabilirimki? 

-"Ben eski eşinin arkadaşıyım" dedim. Durumumuzu özetleyen tek cümle buydu. Durumumuzda zaten buydu. Yani Ömer benim başka neyim olabilirdi ki.

-"Nasıl bir arkadaş" dedi polis bey.

-"İyi bir arkadaş" dedim. Arkadan diğer polislerin kıkırdamalarını görünce sorunun çokda masum bir soru olmadığını anlamıştım. Her ne kadar utansamda belli etmemeliydim. Arkasındaki polise tehtid dolu bir bakış attıktan sonra bana döndü

-"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz hanımefendi? Bu böyle olmayacak alın bayanları, sorguya karakolda devam edeceğiz." Memur beyin sözü biter bitmez polislerin koluma yapışması bir oldu.

-"Abla ne oluyor ya bıraksanıza kolumuzu" Yasemin'in çırpınışları fayda etmiyordu.

-"Bakın memur bey biz bir şey yapmadık bırakın bizi" dedim. Ancak polisler bizi duymuyordu. Ellerime vurulan kelepçe sanki boğazıma vurulan bir yumruk gibiydi. Sesimi soluğumu kesmişti. Bütün düşüncelerim, kelimelerim zihnimde bir köşeye kaçmış gibiydi. Bomboş, bir kenarda unutulmuş, üzerinde yılların tozu olan bir kutu gibiydi beynim. Dilime hükmedip tek bir kelime dahi edememiştim. Çekiştire çekiştire merdivenlerden indiriyorlardı. Bir an dizlerimin üstüne kapaklanacak gibi olsamda polisler kolumdan daha çok kavrayıp düşmeme engel oldular.

-"Hamileyim lütfen " diye eklemem hiçbir fayda sağlamamıştı. Polislerin yüzünde merhamet aramıştım. Ancak eser dahi yoktu. O sırada merdivenlerden Ömer çıkıyordu.

-"Sevda bu hal ne? Neler oluyor?" dedi. Gözlerimde, bir düşmanın fethetmek istediği kaleye hızla yayılması gibi yayılan yaşları ben zar zor tutabiliyordum.

-"Ömer ben bir şey yapmadım" dememle yaşlar tek tek düşmeye başlamıştı.

-"Biliyorum Sevda'm biliyorum. Korkma arkandayım hemen geliyorum. " Polis arabasına binmeden duyduğum son sözler bu olmuştu. Ömer öylece karşımda kalakalmıştı. Ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Araç sokağı dönene kadar ardımdan baktı. Elleri saçları yolacak kadar kontrolden çıkmıştı. Öfkeyle elindeki telefonu yere fırlattı. Onun o çaresiz hali beni umutsuzluk girdabına sürüklüyordu. Artık süreklendiğim yerden tek başına kadar çıkacak kadar güçlü değildim. Tutunduğum tüm dallar kırılıyordu ve benim içimdeki ümitlerin o dallardan hiçbir farkı yoktu. Onlarda bi o kadar kırık, bi o kadar paramparça...

Yol boyunca göz yaşlarım eşlik etmişti bana. Birde arkadan bizi takip eden Ömer. Ardımda olması bile ayrı bir güvendi. Karakola geldiğinde Yasemin'i görmüştüm. Onunda elleride kelepçeliydi. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Bir kaç dakika sonrada Ömer geldi. Göz göze geldiğimizde ne kadar üzgün olduğunu görebiliyordum. Polis ifademizi almak için beni bir odaya götürdü. Olayı olduğu gibi anlatmıştım. Polisler bir türlü bana inanmıyordu.

-"Ömer'e aşıktın ve bu yüzden kıskançlık krizine girip Alicia'yı öldürmek istedin değil mi? Bence bebekte Ömer beyden değil mi ?"

Ben titreyen sesimle ne kadar inkar etsemde inanmadılar ve suçlamaların ardı arkası kesilmedi. Olayın tek çözüm noktası Alicia'nın uyanmasıydı. Aşağı yukarı bir saat sorguda kaldım. Polisler iyice ifadelerini sertleştiriyorlardı. Bense kendimi tutamıyor ağlıyordum.

-"Tamam tamam ben anladım " dedi polisin teki. Yanağımdan süzülen yaşları silip umut dolu gözlerle  bakışlarımı ona çevirdim. Tam karşıma geçti. İşaret parmağını sallayarak

-"İtiraf edene kadar yada o kadın uyanana kadar nezarettesin küçük hanım. " Beynimden vurulmuşa dönmüştüm.

-"Hamileyim bu halde kalamam "dedim. Polisin yüzünde acımasız bir gülümseme yer edinmişti.

-"Dua et kadın iyileşsin yoksa ebediyete kadar orda kalırsın. Çocuğunu bir mapushane köşesinde doğurursun" dedi. Söylediği sözler beynimde yankılanıyordu.

-"Alın bu kadını nezarete" demesiyle koluma iki polis girdi. Ayaklarım benden bağımsız hareket ediyordu. Ayaklarım titriyordu. Tek hissettiğim buydu.Artık düşünce yeteneğimi kaybetmiştim. Demir parmaklığın önüne geldiğimde herşeyin bittiğini düşünmüştüm. Üzerime kapanan parmaklıkların acı sesi kendimi dahada berbat hissetiriyordu. Bir kaç dakika sonrada yanıma Yasemin'i getirdiler. Ağlamaktan gözleri şişmiş sesi kısılmıştı. Uzunca boş duvarlara baktı. Kapıda öylece kaldı. Burası onada banada yabancıydı. Duvarlar bizi kovar gibiydi. Simsiyah,  çiziklerle, yazılarla dolu ama hiç konuşmayan duvarlara baktı. Öylece kaldı bir köşede. Kendinde olmadığı belliydi. Kolarına girip boyası atmış banka oturttum. Başı omuzlarıma düştü. Belliki düşünceleri ağır geliyordu. Taşıyamadı o güzel başını. Öylece uyuyakaldı. Umutsuz düşüncelerden kaçmanın tek yolu uyumaktı. Uyumak bile bir umuttu... gözlerimi kapadım. Bebeğimi düşündüm bende. Tek umudum oydu çünkü.

TUTUN BANA #WATTYS2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin