Aşk nasıl bir şey? Gidememe hali mi, kalamama hali mi? Hangisi olunca oluyor aşk? Peki böyle kalbin sökülür gibi olunca ne oluyor? Bir adamdan gitmek nasıl bu denli acı verebilir insana? Daha önce senin en büyük yaralarını sarmış, sana merhem olmuş bir adamdan gitmek bu kadar zor mu? Ya da bu zorluk yalnızca o adamda mı geçerli? Nasıl oluyor bu işler?
Ben bilmem. Daha önce hiç bu kadar çok severken bir adamı terk etmek zorunda kalmadım. Kalbimdeki aşkı söküp atmak zorunda kalmadım. Benim hayatımda imkansız diye bir şey olmadı hiç. Gerçi ben daha önce hiç aşıkta olmadım.
Nasıl bir his biliyor musun? Bütün gücüm çekiliyor sanki. Kalbimdeki kelepçe her geçen dakika daha da sıkılaşıyor. Nefes almak, nefes almak ve vermek, çok basit bir olay aslında ama ben yapamıyorum. Biliyorum yeniden başlarsak yine çok kırılacağız. Birbirimizi mahvedeceğiz ama en çokta biz iyi geleceğiz birbirimize. Birbirimizden başka kimse iyileştiremez bizi. Ne anne şefkati kabuk bağlatır yarayı, ne de yıllardır özlemini çektiğim babam..
Denizin dalga sesleri başlayan müzikle beraber kesildi. Oysa denizi dinlemek, onu dinlemek gibiydi. Kendime işkence etmek gibiydi. Boş boş bakıp konuşurdum dalga sesleriyle, delice değil mi?
Sahnedeki adam bar taburesine oturmuş dizine yasladığı gitarını çalarken yüzümde oluşan hüzünlü gülümsemeye engel olamadım. Çok tanıdık bir manzara. Bana şarkı söylediği anlar dün gibi aklımda.
Birkaç şarkı söyledi adam, hiç birine dikkat etmedim. Benim için birçok şey anlamını yitirdi zaten. Şarkılarda buna dahil. Ama şimdi çalan melodi, sözler dikkat kesilmeme neden olacak türdendi. Gözlerimi adamın üzerine sabitledim.
"Söylemem gerek bitirdim hemde çok severek.
İhtiyatsız didişmeler bitirdi bizi tüketerek.
Atma bir adım, uğraşma, dokunman boş gelecek.
İhtirassız sevişmeler yitirdi bizi inciterek.
Kimsenin suçu yok, bu aşk bitecek.
Kimsenin gücü yok, kurtarmaya.
İçimde can çekişen bir parça gururu da hakkın yok böyle kırmaya.
Kimsenin suçu yok, bu aşk bitecek.
Kimsenin gücü yok, kurtarmaya.
İçimde sana inat aşkla yanan bu ruhumuda hakkın yok benden almaya."Devamını dinlemedim. Çantamı alır almaz kalktım masadan. Bir şarkı nasıl olur da benim bütün hislerimi apaçık ortaya sererdi? Nasıl beni anlatırdı?
Lavabonun önüne geldiğimde kendimi içeri kilitledim. Sırtımı kapıya yaslayıp derin derin soluklandım. Gözlerimde akmak için tek bir hareket bekleyen yaşlar diken gibi gözlerime batıyordu. Elimi kalbimin üzerine koydum. Ölmek mi bu, yoksa yok olmak mı? Nefes bile aldırmıyor..
"Selin, burada mısın?" Kız kardeşimin sesi de en az benim kadar perişan. İkimizde en sevdiklerimizi, bir parçamızı bırakmak zorunda kaldık. O da berbat halde.
"Evet." Sesin benden çıktığına emin değilim. O kadar bezmiş bir tondaki bana bile yabancı geliyor. Burnumu çekip boğazımdaki dikenli telleri yuttum.
Kapının kilidini açtığımda hızla yanıma geldi. Çoktan kızarmış olan gözlerini üzerime dikip ifademi inceledi. Daha sonra beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Ağlamak işte şuan istediğim bir şeydi ama olmazdı. Ben ağlarsam kardeşim benden daha çok ağlardı ve ben yine bencil olamam.
Umursamaz tavrımı takınıp kendimi geri çektim ve alaylı ifademle yüzüne baktım. Ani değişen ruh halim beni bile artık yoruyorken Nazlı'nın ne halde olduğunu az çok tahmin edebiliyorum.
"Neredeyse altıma yapacaktım. Ee nasıl gidiyor? Adamın sesi baya iyi değil mi?" Dediğimde afallayan ifadesiyle baş salladı. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip onu kolundan tutup içeri götürdüm. Sorgulanmak istemiyordum.
Masaya geri döndüğümüzde herkesin gözlerinde meraklı bir bakış vardı ama benim yüzündeki gülümsemeyi görünce hepsinin gözlerindeki merak silindi. Size bir tavsiye, sorgulanmak istemiyorsanız yapıştırın yüzünüze kocaman bir gülümseme tüm sorulardan kaçın. Zaten bu durum karşınızdaki kişilerin canına minnet.
Şarkılar, sohbetler ve içkiler devam ederken masanın üzerinde duran telefonumun çaldığını fark ettim. Uzun zamandır telefonla ilgilenmediğim için sesi devamlı olarak kısıkta.
Arayanın Tuğçe olduğunu fark edince sert bir şekilde yutkunmama engel olamadım. Buraya geldiğimizden beri beni sadece bir kere aramıştı. Onda da ne olduğunu merak edip açmıştım. Şimdi ise büyük bir kararsızlık yaşıyordum.
Masadakilere tek tek göz gezdirip telefonumu aldım ve masadan kalktım. Kendimi dışarı, kapının önüne attığımda nihayet telefonu açmıştım. Kulağıma koyduğumda hiç konuşmadan durdum.
"Selin, ben Tuğçe. Aslında seni aramamam için Ali tarafından sıkıca tembihlendim ama bunu senden saklayamam. O zor durumda, çünkü Haluk Amca'nın cansız bedenini buldular ve teşhisi Ali yaptı. Cenaze yarın."
Dizlerim titrerken ayakta durmak zaman geçtikçe zorlaşıyordu. Kalbimin atışını boğazımda hissediyordum ve bu histen nefret ediyorum. Sırtımı soğuk duvara yasladım ve sesimi bulmaya çalıştım.
"Tuğçe, ben gelemem." Dediğimde onun alaylı bir kahkaha patlattığını duydum. Kalbimdeki sızı arttı.
"Ben gelemem ne demek ya? Çocuk ölüyor burada! Bu kadar vicdansız olamazsın Selin! Özellikle ona karşı bu kadar vicdansız olma." Telefon yüzüme kapandığında avuç içimde duran telefonu sıktım.
Gidemem... tekrar çıkamam karşısına. İntihar etmeye kalkıştığını duyduğumda bile gitmedim ben onun yanına, gidemedim. Şimdide gidemem. Ben terk ettim onu. Ben haber vermeden çekip gittim. Şimdi hangi yüzle çıkarım karşısına? Kızmaz mı bana? Nefret etmiyor mudur benden?
Eder o, biliyorum. Etmiyorum dese bile eder. Yüzüme gülse bile içinden söver. Giden bitmiştir onun için. Hele ki ben, ben ya ben! Aşık olduğu kadın! En korktuğu şeyi yaptım ona. Terk ettim onu! Müthiş bir gecenin sabahında gözünü açtığında ben yoktum yanında. Aciz insanlar gibi ona veda etmeden terk etmiştim onu. Sebebimi bile bilmiyor.
Utanırım karşısına çıkmaya. Özellikle öyle nefret dolu gözlere bakarsa bana.. işte o zaman yaşayamam ben. Ben onu o gece ki gibi hatırlamak istiyorum. Bana aşk dolu gözlerle bakarken, vücudumun her noktasına narin narin dokunurken ve bana beni sevdiğini söylerken.. ben onu hafızamdaki son haliyle hatırlamak istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boşluk
FanfictionBir kırık gençlik hikayesi.. Uzaydaki Ali'ye, koca gözlü Selin'e selam olsun.. -bir başka AlSel hikayesi.