6. Bölüm

2.7K 132 24
                                    

Her seferinde aynısı oluyor. Hep en başa dönüyoruz. Başladığımız noktada alıyoruz soluğu. O düşünmeden konuşuyor, ben düşünmeden konuşuyorum ve işte sonuç. İkimizde kırgın, ikimizde kırgın ve ikimizde terk edilmiş olarak kalıyoruz.

Acı bizi hiç terk etmiyor. Biz rahat rahat aşık olamıyoruz. Biz rahat rahat sevemiyoruz birbirimizi. Ya biz yıpratıyoruz birbirimizi ya da bir başkası giriyor işin içine ama en nihayetinde olan yine bize oluyor. Kalbi kırılan biz, üzülen biz, acı çeken biz.. hepsi biziz.

Bazen öyle çok nefret ediyorum ki kendimden. Elimde olsa kendimi döveceğim. Elimde olsa ağzımdan ona karşı çıkan her kötü kelime için kendimi döveceğim. Onu üzmek yapmak isteyeceğim son şey bile değil ama neden böyle yapıyorum anlamıyorum. Elimde olmadan yapıyorum bunu ve sonunda yine en çok üzülen ve pişman olan ben oluyorum. 

Elimdeki içkiyi yudumlarken arkadan gelen kırılma sesiyle irkildim. Çocuğun teki üzerine dökülen içkiye küfürler ederken Tuğçe'yle göz göze geldim. O günkü gibi bakıyordu bana. Selin'in doğum gününde baktığı gibi. Üzgün, pişman ve acıyan bakışlarla. Başını bir sağa ve bir sola sallaması ise yüzümdeki gülümsemeyi sonlandırdı. 

Bardağı masaya bırakıp hızla yanına ilerlediğimi fark edince resmen koşar adım yürümeye başladı. Ona yetişmek için bende peşinden hızla ilerledim.

"Tuğçe beklesene!" Diye peşinden bağırdım ve biraz daha hızlanınca nihayet onu kolundan tutup durdurdum. Gözleri dolu doluydu.

"Ne oluyor kızım sana?" Dedim nefes nefese bir şekilde. Kolunu elimin arasından kurtarıp geriye doğru birkaç adım attı.

"Bir şey olduğu yok, acelem var benim. Gitmem lazım," başka bir şey söylemeden hızla yanımdan uzaklaştı. Peşinden bakarken kaşlarımı çattım.

Bir şeyler oluyordu. Ne oluyor bilmiyorum ama benim hakkımda bir şeyler olduğu kesin. Omzumda bir el hissedince hızla arkamı döndüm. Emre yüzünde bir sırıtmayla bana bakıyordu. 

"Nasıl getirdim senin kızı? Ona bakınıyorum ama yok ortalıkta." Söylediklerine biraz daha kaş çatıp olanları anlamaya çalıştım. Ciddi olduğumu fark edince oda ciddileşti.

"Benim kız kim oğlum?" Dediğimde kaşlarını çattı. 

"Partiye Selin geldi, yolda karşılaştık onunla. Gel dedim biraz kafası dağılsın diye, oda kabul etti geldi ama şimdi bulamıyorum. Sen karşılaşmadın mı?" Dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular dökülür gibi oldu.

Partiye Selin geldi.

Selin geldi. Aylar sonra ilk defa arkadaş ortamına girdi ve şuan ortada yok. Bir de üstüne üstlük Tuğçe bana yine o şekilde bakarak koşarak uzaklaşıyor. Az önce kırılan bardağın sesleri kulaklarımda çınlarken delirecek gibi hissediyordum.

Gelmişti ve beni görmüştü. Cansu yanımdayken görmüştü ve koşarak uzaklaşmıştı. Ben ona o kadar kötü şey söyledikten sonra onu bırakıp buraya gelmiş ve eğleniyormuş izlenimi yaratmıştım. Ben ciddi anlamda aptalım! 

Ellerimi alnıma vurup sinirle dişlerimi sıktım. Delirmem, bağırmam, sinir krizi geçirmem an meselesiydi. Onu üzdüğüm yetmiyormuş gibi aynı yeri yeniden kırmıştım. Nasıl bulacağım onu? Ne diyeceğim, nasıl affedecek beni? Şimdi gerçekten nefret ediyordur benden. Bundan sonra eğer ufacık bir şansım bile varsa artık oda yoktu. Ben yoktum, o yoktu, biz yoktuk..

Boş ve soğuk sokaklarda ilerlerken telefonumu çıkartıp Selin'i aradım. Açmayacaktı biliyorum ama yine de aradım. Belki bir umut açar ve öfkesini kusup rahatlar. Hem en azından nerede, ne halde olduğunu bilirim. Güvende mi mesela?

BoşlukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin