5. Bölüm

2.8K 116 7
                                    

Zaman, mekan, insanlar, yaşamak, ölmek ya da aklınıza ne geliyorsa hepsi anlamını yitirdi benim için. Şuan odaklanabildiğim, düşünebildiğim ve görebildiğim tek şey karşımdaki adam.

Bir zamanlar evim, yurdum, tüm benliğim olan adam bugün bir yabancıdan farksız şekilde duruyor karşımda. İçinde kopan fırtınaları buradan duyabiliyorum. Çocuk gibi heyecanla atan kalbini hissediyorum. Ellerini nereye koyacağını bilemez bir halde biraz endişeli, biraz da korkuyla duruyor karşımda. Pür dikkat bakıyor bana.

Benimde ondan aşağı kalır bir yanım yok. Kalbim hızlı hızlı atarken nefes almayı bile unutmuştum. Mide bulantım yeniden gün yüzüne çıkarken korkuyordum. Kendimi bencil ve aptal gibi hissediyordum. Böyle önemli bir konuyu ondan saklıyor olmak büyük bencillikti. Hemde çok büyük.

Gözlerimi büyük bir ışıltıyla parlayan gözlerinden ayırıp sıkıca yumdum. Biraz daha o şekilde durursam ağlamaya başlayacağım biliyorum ve buna engel olmam çok zor olacak.

Karşısında yeniden o eski Selin olamam. Onu terk ederken nasıl umursamadıysam şimdi de öyle olmak zorundayım. Bunu ben seçtim. Çünkü ben büyük bir aptalım.

"Sana anlatmama izin vermedin." Dedi en nihayetinde konuya girerek. "Tek bir soru bile sormadan çekip gittin. Biz bunu hiç haketmedik." Gözlerim yeniden gözlerini bulduğunda içimdeki eksikliklerin tamamlandığını hissettim.

"Karşımda böyle masum durma, ben hesap sormaya geldim sana." Derken gözlerinde kırılan bir parça gördüm ve lanet ettim.

"O zaman tutma içinde. Kus bütün nefretini, ne söylemek istiyorsan söyle." Dedim, ses tonum hislerime göre oldukça soğuk çıktığında bende şaşırdım.

"Ben senden nefret edemem ki.. sen terk edip gidersin, bağırırsın, çağırırsın ama ben yine de nefret edemem senden." Yüzüme istem dışı alaycı bir gülümseme yerleşti.

"Umrumda değil." Desem bile inanmayın. Şuan ona sarılmamak için zor tutuyorum kendimi. Kollarına atlamamak için avuç içlerimi tırnaklıyorum.

Hiçbir şey diyemedi. Öylece kaldı karşımda. Birazda olsa yumuşarım diye bekliyordu ama kendime bir söz vermiştim. Eski halimi bir kutunun içine saklayıp çok derinlere gömmüştüm, hiç çıkarmamak üzere..

"Böyle söyleme, benden, bizden hatta kendinden vazgeçtiğini söyleme. Biz bu değiliz Selin. Biz birbirimiz olmadan asla yapamayız." Gözleri gözlerime kenetliydi. Dişlerimi sıktım ve gözyaşlarımı geri ittim.

"Benim hiçbir suçum yok ki. Neden biz başkalarının yaptığı hataların bedelini ödüyoruz?" Sinirle elimi yatağa vurdum.

"Başkalarının yaptığı hataların bedelini sadece ben ödüyorum!" Dedim daha fazla kendime hakim olamazken.

"Annem haftalarca yoğun bakımda kaldı ve sen benim ne halde olduğumu biliyordun. Benden sakladın! Annenin, annemi öldürmek istediği gerçeğini benden sakladın. Polise gitmek yerine öylece hayatına devam ettin. Bana dokunurken hiç mi vicdan azabı çekmedin?" Öfkem hat safhaya ulaşırken gözlerim dolmuştu. İfadesizce durdu karşımda.

"Sadece sen üzülüyorsun dimi bu dünyada? Bu amına koyduğumun dünyasında bir tek sen varsın ve tüm acıları sen çekiyorsun dimi?! Nasıl söylerdim kızım?! Annemin ne durumda olduğunu biliyorsun onu o halde hapise atmalarına nasıl izin verirdim?" İşte onun istediği noktaya gelmiştik. Öfkemiz bize hükmediyordu.

"Annem ölüyordu!" Ayağa kalkıp karşısında bağırdığımda o da ayağa kalktı.

"Ama ölmedi!" Onun sesi benimkinden daha yüksek çıkarken gözümü bile kırpmadım. Öfkeden kuduruyordum.

BoşlukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin