1 AY SONRA..
"Tamam, hemen eve gideceğim. Senin işin bitince beni ararsın alışverişe gideriz." Küçük bavulumu peşimden sürüklerken nihayet dışarı çıkabilmiştim.
"Bir saate yanındayım sevgilim, seni çok özledim." Bir süre daha konuştuktan sonra veda edip telefonu kapattım ve bir taksiye bindim.
Evin adresini söyleyip arkama yaslandım ve telefonumu kurcalamaya başladım. Okuldan birkaç kişi neden okula gitmediğim hakkında birkaç mesaj atmıştı. Ah tabii, onlara neden gidemediğimi söyleyecek halim yoktu. Bir süre ara vermiştim, dokuz aycık kadar..
Tuğçe'nin attığı mesajlara cevap verip, indiğimi ve en kısa sürede görüşmek istediğimi yazdım. Beni onaylayan bir mesaj attığında eve gelmiştim bile. Adama parayı uzatıp taksiden indim ve büyük konağa doğru ilerledim.
Ali'nin bizim için tuttuğu ev henüz hazır olmadığından bir süre daha burada kalmak durumundaydım. Bu evden nefret ediyorum. O adamla ilgili olan her anıdan nefret ediyorum. Evin her yerinde silueti var sanki.. her an bir yerden çıkıp bana kızı olduğumu haykıracakmış gibi.. gözlerimi hızla kırpıştırıp kendimi toparladım.
Kapıyı çaldıktan kısa süre sonra hizmetli tarafından açıldı. Rana Hanım'ın salonda olduğunu belirttikten sonra yanımdan ayrıldı. Bir zamanlar bu evde yaşamak için can atarken şimdi kaçabildiğim kadar kaçmak istiyordum. Kötü anıların olduğu bu ev nefes almama engel oluyor, beni geçmişe sürükleyip duruyordu.
Yine de bu evin bir artısı vardı benim için. Benden çok şey alıp götürmüştü evet ama bana onu vermişti. Sevgilimi, kocamı, arkadaşımı.. kısacası her şeyimi. Ali. O olmasa biliyorum katlanamam hiçbir şeye. O olmadan güçlü duramam. O olmadan nefes dahi alamam. Varlığını hissetmek bile güven veriyor insana.
"Selin, hoş geldin." Öyle derin düşüncelere dalmışım ki ilerleyip salona geldiğimi bile fark etmedim. Yüzüme hızlıca bir gülümseme yerleştirdim.
"Hoş bulduk." Yanına gidip ona sarıldım. Bu samimi bir sarılma değildi. Yapmamız gereken, olması gereken bir sarılmaydı.
"Nasılsın?" Dedi ben koltuğa yerleşirken. Evdeki hizmetlilerden biri gelip bavulumu aldı ve gülümseyip uzaklaştı.
"İyiyim, sadece biraz yorgun hissediyorum. Siz nasılsınız?" Yüzüne ufak bir gülümseme yerleşti. Biraz hüzün ve biraz kırgınlık kokuyordu.
"İyi olmaya çalışıyorum. Haluk'un acısı hala çok taze." Adını duyunca tüylerim diken diken oldu. Rahatsız olduğumu anlayınca kaşlarını çattı.
"Üstelik ne olursa olsun seninde Nazlı gibi cenazeye gizlide olsa katılmanı beklerdim. Biliyorum Haluk'a Ali yüzünden kızgınsın ama bu bir saygıdır." Eğer biraz daha üzerime gelmeye devam ederse sessiz kalabileceğimi sanmıyorum.
"Başınız sağ olsun. Biliyorsunuz o zamanlar Ali ve ben.." boğazıma dizilen yumrular şimdiden gözlerimi yaşartmıştı.
"Ali ve senin arandaki olay başka, ölüm başka. Her neyse," deyip başını elinde tuttuğu kahve fincanına çevirdi. Sertçe yutkundum.
"Onun, benim babam olduğunu sizde biliyor muydunuz?" Bunu neden sordum bilmiyorum ama cevabını merak ediyordum. Şaşkınlıkla başını kaldırdığında gözleri büyümüştü. Biliyordu. O da biliyordu.
"Sen nasıl öğrendin?" Dedi kekeleyerek. Dudaklarımı yalayıp gözlerimi devirdim. Bu ağlamamak için yaptığım bir hareketti.
"Özel bir numara mesaj atmış, ne kadar trajik değil mi? Çevremdeki herkes biliyor ama kimse bana söylemiyor. İkizim bile biliyor ama söylemiyor." Neden ona sitem ettiğimi bilmiyorum ama iyi geliyor. Konuşmak iyi geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boşluk
FanficBir kırık gençlik hikayesi.. Uzaydaki Ali'ye, koca gözlü Selin'e selam olsun.. -bir başka AlSel hikayesi.