Sabah Selin'i ve kızımı evde bırakıp o lanet iş yerine gitmek berbat bir şeydi. Zaten normalde de gitmek istemediğim iş yeri Gece doğunca nefret ettiğim bir yer haline dönmüştü. Berbattı.
Uzun ve geniş koridorlarda yürürken beni gören herkes günaydın diyordu. Yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemeyle odama doğru ilerledim. Asistanım beni görür görmez ayaklandı.
"Ali Bey günaydın, günlük programınıza geçmeden önce Levent Bey odanızda sizi bekliyor." Sözleri üzerine durup ona baktığımda en az benim kadar şaşkındı.
"Ne zaman geldi?" Dedim inanamayarak.
"Bir saat oluyor efendim." Onu arkamda bırakıp hızlı adımlarla odama gittim.
Çenemi stresle oynatıp kapıyı açtım ve seri adımlarla masama ilerledim. Ona bakmak dahi istemiyordum ama o beni görür görmez ayağa kalkmıştı bile.
"Neden buradasın?" Dedim gayet net bir şekilde. Elini sıkmayacağımı anladığında yerine oturdu ve gülümsedi.
"Teşekkür ederim oğlum gayet iyiyim, sen nasılsın?" İmalı sözleri sinirlerimi daha da arttırıyordu. Derin bir nefes aldım.
"Ne söyleyeceksen söyle çok işim var ve sana ayıracak vaktim yok." Sanki ona söylemiyormuşum gibi arkasına yaslandı.
Bir süre, uzun bir süre, hiç ses çıkarmadan öylece durdu. Salak herif resmen sabrımı deniyordu ve ben her geçen saniye delice bir öfkeyle doluyordum. Konuşmak için dudaklarımı araladığımda o konuştu.
"Haluk yaşıyor." Cümlesi bittiği an kocaman bir kahkaha patlattım.
Koskocaman ve alay dolu bir kahkaha. Ben delice gülerken o aynı ciddiyetle bana bakmaya devam ediyordu. Yüzümdeki gülümsemeyle konuştum.
"İmkansız," boğazımı temizleyip ciddi moda geçiş yaptım. "Ben teşhis ettim, oydu. Ölmüştü." Dedim yeniden gülmemek için kendimi sıkarken.
"Bilmiyorum Ali, inan aklım almıyor ama yaşıyor. Elimde kanıtlarım var hatta Rana Hanım onunla görüşüyor." Kendimi tutamayıp bir kahkaha daha patlattım.
"Kalk git kendine uğraşacak başka bir şey bul beni saçma sapan şeylerle meşgul etme." Dediğimde yüzü sinirle gerildi.
"Düzgün konuş. Bana inanmıyorsan Rana Hanım'a sor." Daha fazla konuşup sinirlerimi harap etmek istemiyordum.
Elimle kapıyı gösterdiğimde sabır dolu bir nefesi havaya saldı. Ne tek bir kelime söyledi ne de ben bir şey söyledim. Ona inanmamamın hazımsızlığıyla kalktı ve odadan çıktı. Nihayet.
Söyledikleri çok anlamsız. O öldü biliyorum ve eminim. Ben teşhis ettim. Üzerine örttükleri o beyaz çarşafı ben kaldırıp açtım ve o soluk yüzünü gördüm. Yaşamıyordu, atmıyordu kalbi. Hâlâ hayatta olması imkansızdı.
Peki kafamın içinde dönüp duran soru işaretleri neden? Yaşamadığına, öldüğüne bu kadar net inanıyorsam neden kafamda bu aptal soru işaretleri var?
Çünkü o, Haluk Mertoğlu. Aklınıza bile gelmeyecek kötülüklerin, oyunların sahibi. O kötününde kötüsü. O yüzden her an her şey olabilir.
***
Akşama kadar bir sürü işle uğraştım. İki toplantıya girdim, dosyaları kontrol ettim ama kafamdaki soru işaretlerini silemedim. Selin'i aradım, yetmedi görüntülü arama yaptım ama yinede silemedim.Bu koskoca oda bile basıyordu beni. Onun yaşadığına dair küçücük bir ihtimal bile kanımı donduruyordu. Yaşamamalıydı. Asla. Ölmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boşluk
FanficBir kırık gençlik hikayesi.. Uzaydaki Ali'ye, koca gözlü Selin'e selam olsun.. -bir başka AlSel hikayesi.