Sabah bizim odadaki herkesten önce uyanıp kahvaltıya Sultan teyzenin yanına gittim. Daha onlarda yeni uyanmıştı ve beni görünce yüzünde gülücükler açtı.
"Sera kızım."
"Günaydın Sultan teyze" dedim ve yanına gidip sarıldım ona.
"Daha kargalar uyanmadan, tavuklar yumurtlamadan senin burada ne işin var bakayım?"
Omuzlarımı silkip "Hiç Sultan Teyze, sadece bu sabah sana yardım edesim geldi" dedim. "Hem seninle vakit geçirmeyi ne kadar çok sevdiğimi bilmiyorsun sanki."
Sultan Teyze beni tek koluyla sarıp sarmalayarak öteki çalışanlara nispet yaparmış gibi göstere göstere sevdikten sonra. "Eline geçir bir eldiven o zaman" dedi.
"Ne yapılacak?" diye sordum merdivenlerin olduğu çekmeceyi açıp içinden iki eldiven alarak.
"Ben haşlanmış yumurtaları soğuk suya koyacağım sende soğuk sudan alıp kabuklarını soyup tasa koyacaksın tamam mı kızım?" dediğinde hiç cevap vermeden başımla onayladım Sultan Teyzeyi.
İçim dün akşamdan beri oldukça sıkkın ve daralmış vaziyetteydi, nefes almakta bile zorlanıyordum. Nedenini ne kadar bilmiyormuş gibi yapmak istesem de asıl canımı acıtanın kim olduğunu ve nedenini çok iyi biliyordum. Altar'a güvenmek istememiştim, aslına bakacak olursak zaten hiç güvenmemiştim de ama yinede bana bu kadar adice oyun oynayacağını da hiç tahmin etmezdim. Ona tokadı attıktan sonra elimle onun öptüğü yeri silememiştim. Dudağımın üstünde elim öylece kala kalmıştı, beynim ne kadar sil dese de elim bir türlü silmeye gidememişti.
"Kızım" diye Sultan Teyze bana seslendiğinde cevap vermektense dönüp ona baktım, şuan gerçekten hiç konuşacak halim kalmamıştı. "Birisi seni arıyor galiba."
Elimi sudan çıkarttım ve Sultan Teyzenin baktığı kapı yönüne doğru bir kaç adım yürüdüm ve orta tezgahın üstünden eğilerek baktığımda Tarığın gülümseyerek bana baktığını gördüm. Uykusunu tam alamamıştı bu her halinden belliydi ama onunla yaklaşık bir haftadır aynı masaya oturup kahvaltı yapmıyorduk, konuşmuyorduk veya birbirimizle kavga etmiyorduk. Evet onu gerçekten çok özlemiştim.
Sultan Teyzeye baktım ve "Gide bilir miyim?" diye sordum.
"Elbette yavrum git" dediği gibi eldivenlerimi çıkartıp çöpe attım ve Sultan Teyze'ye sarılıp yanağına öpücük kondurduğum gibi Tarığa doğru koşmaya başladım. Tarıkta kollarını açarak ona gitmemi bekledi, her zaman beklediği gibi. Ne kadar bana göre kafasında bir kaç tahtası eksikte olsa da, onsuz geçen bu son bir haftam beni benden almıştı. Tamam onsuz kafam daha rahattı ama onu yinede özlemiştim.
Tarığın boynuna atladığım gibi "Tarık" diye fısıldadım omzuna doğru. Son üç senedir bana tanıdık gelen o kokusunu içime çektim ve "Seni özledim" dedim.
"Bende seni özledim bebeğim."
Evet, özlemişti beni bunu bana sıkı sıkı sarılışından hissede biliyordum ama Altar ile o orman çıkışı sarıldığımızda benim için atan kalbi gibi atmıyordu Tarığın kalbi. O daha sakindi, o daha hoş görülüydü her şey için. Ama Altar öyle değildi, o oyuncuydu, o piçin tekiydi, o şerefsizdi...
"Neden ağlıyorsun?" diye sordu Tarık.
"Ben ağlamıyorum ki" dediğimde onun omuzlarına bir kaç damla göz yaşı akıttığım farkına vardım.
"Hey bana bak bakayım" dedi Tarık ve bana sarılmayı bırakıp elini çeneme götürdü ve yüzüme bakmaya başladı. "Senin neyin var?"
Ona Altar olayını anlatsam çıldırırdı herhalde, en iyisi bunu sır olarak tutmaktı. "Seni çok özlemişim sadece" diye yalan söyledim. Yalancıktan gülümsemeye çalışarak "Şu kızı kendine bir an önce aşık et ve ortada bırakta geri bana gel" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ajan Akademisi (TAMAMLANDI)
Teen Fictionİki Ajan akademisinin bazı nedenlerden dolayı birleşmesi ile öğrencilerin bütün düzeni alt üst olur. Kavgalar çoğalır ve rekabetler artar. Bunun yanında birde, aşk karmaşası ve kıskançlıklar da ortaya çıkınca, bütün sırlar ortaya dökülür...