Üç Gölge Köyü 9

6.2K 219 103
                                    

Azad'ı belki ilk kez korkarken görmüştüm. "Nasıl, nasıl geldiler buraya" diyordu kendi kendine. Neyse ki Havis ve Efhas'ın bizleri koruduğunu söyledim.

Ancak Azad hala korkmuş gözüküyordu. Buraya kadar gelmiş olmalarının bile büyük bir sorun olduğunu söyledi. "Acilen hocaya gitmem gerekiyor" dedi.

Ona, benim de onunla gelmem gerektiğini, bu işin içinde artık benim de olduğunu söyledim, ancak kabul etmedi. 

Bu meselenin benimkiyle bir alakası olmadığını ve kendi sorunlarıyla ilgili olduğunu söyledi.

"Saat 12'yi geçti Azad, ne yapacaksan yarın yaparsın" dedim. Bu sefer Azad'ı ben sakinleştirmeye çalışıyordum, gerçekten çok korkmuştu. Havis ve Efhas kapının önünde kendi yerlerindeydi.

Azad elinde bir kağıt ile yanıma geldi. "Azara kureyş bihat cinn" yazıyordu. 

"Bu yazıyı besmeleyle oku, sakın ha besmelesiz okuma ve evin içine okuyup üflededi.

Kendisi de bir yandan kitaplarda bir şeyler arıyordu.

Bir sandıktan bazı otlar çıkardı, evinin yanındaki ağırdan sadece koyun keçi bacağı, hayvan sakatatı gibi şeyler getirdi.

Ona ne yaptığını sordum. Açıklayacağını, ama önce söylediği sözü eve okuyup üflemem gerektiğini söyledi. Ben bir yandan verdiği yazıyı eve üflüyor, diğer yandan Azad'ın yaptıklarına bakıyordum.

Masaya otlar, hayvan sakatatları, bazı Arapça yazılar koymuştu, mumları yakıp beni yanına çağırdı.

"Neden, nasıl oldu bilmiyorum, ama onları yanımıza çektik. Havis ve Efhas'ı alt edemezler, ama hayatımız boyunca da bizi rahat bırakmazlar. Onlardan bu gece kurtulmalıyız" dedi.

Sadece dediklerine kafa sallayıp onaylayabiliyordum.

Bir bıçak ile avucuma küçük bir çizik atıp, hayvan sakatatlarına damlattı.

Gözlerimin içine baktı. Şimdi bildiğin bütün duaları okumaya başla. Hepsini 10 kere tekrar et dedi. 

Ben de, O da dualar okuyorduk.

Ağzımız 5 dakika boyunca hiç durmadı, duaların ortasında Azad kendi elinede bir kesik attı ve hayvan sakatatlarına damlattı.

Daha sonra defne yapraklarını bir sarmaşıkmış gibi ip haline getirip mumda hafif yaktı ve hayvan sakatatlarına düğümledi.

"Şimdi söyleyeceğin sözler Allah kelamı değildir, bu söz cinlerin tılsım sözleridir" dedi. Söylediklerini tekrar etmemi söyledi.

"Cann'a bil heleki min hureyş, kul hela rabbi cinn" ardı arkasına bu sözleri söylüyorduk. Azad da ben de kendimizde büyük bir güç hissediyorduk.

Bu sözleri okudukça vücudumuz titriyor, elimizde tuttuğumuz büyülü sakatatlar sanki bir bıçak gibi elimizi kesiyordu.

Azad ayağa kalktı "İfritler sesimize kulak verdi, Allah yardımcımız olsun" dedi.

Sabah olmuştu, dün gece yaptığımız şey her neyse (Azzami Lüheyt Ritüelinden bahsediyorum) beni çok yormuştu. 

Belki sadece oturup kağıttan bir şeyler okumuştuk, ama hayatımın en büyük yorgunluğunu o gün tatmıştım.

Azad uyanıp atların yemini suyunu vermişti, ahıra doğru gidiyordu ki, aniden evin içine girip kapıyı kapattı. 

"Azad, ne oldu?" diye sordum. 

"Ahır..." dedi.

Kapıdan çıkıp ahıra doğru yürüdüm. Ahırda koyunlar telef edilmiş bir haldeydi. Duvarda kanlardan yazılmış bir yazı vardı. Bu yazı Arapçaydı, "Yeniden Doğ" yazıyordu. 

Bu yazı köyün girişindeki harabe evdeki yazıyı andırmıştı bana, ancak orada sadece "Doğ" yazıyordu.

Azad'ın yanına gittim. Kimler bunu yaptı sence diye sordum. Havis ve Efhas niye bir şey yapmadı dedim. 

"Onlar sadece ikimizin canı için uğraşır, koyunlarla ilgilenmezler" dedi.

Bunları cinlerin yaptığını söylüyordu. 

"Onlar çevremize zarar verebilir, oyunlar oynayabilir, ama bu evde olduğumuz sürece bize zarar veremezler" dedi.

Evdeki bütün kapıları, pencereleri kapatmıştık. Evin içinde sürekli dualar okuyorduk. Azad sofrada oturuyordu, ben koltuktaydım. 

"Bunların hepsi annem ve babam yüzünden" dedi.

Kafamı ona çevirdim, gözleri dolmuştu. Ne olduğunu sordum.

Üç Gölge Köyü ve Daha NiceleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin