Şeytan-ı Racim 25

2.5K 93 13
                                    

Adam sordu kimin katili diye, *** oğlu *** nın dedi. Her yeri kapalı odanın içinde bir rüzgar geziyordu sanki, belki sadece bana öyle geliyor diye düşünürdüm bunu son zamanlarda gördüklerimden sonra ama, mumların ateşinin bir o tarafa bir bu tarafa sallanması bunu kanıtlar nitelikteydi.

Uğultular geliyordu, duvarlarda zaten gölgeler hareket ediyordu.

Kanıtla eğer öldürdüyse dedi adam. Kolye takan Adem oğlu çocuğumuzu öldürdü dedi.

Atakan'ın bana verdiği kolyeden bahsediyormuş meğer. Atakan denen şerefsizin kolyeyi bana vermesinin, içine benim resmimi koydurmasının sebebi buymuş.

Adam bana baktı sen mi öldürdün dedi. Hayır, bilerek ve isteyerek öldürmediğime yemin ederim dedim.

Adam gözlerini tekrar aynaya çevirirken ağzımdan o kelime pek istemeyecekte olsa çıktı.

Atakan yaptı bunu dedim.

Atakan bana baktı, gözleri kocaman olmuştu ama nefretle bakmıyordu bana, sadece korkuyordu, korktuğu ben değildim, çağırdığımızdı.

Adam Atakan'a döndü, doğru mu bu dedi.

Atakan hiçbir şey demedi, yalan da demedi, ben öldürdüm de demedi.

Adam, hemen size verdiğim kağıtları okuyun tekrar dedi. Kendi de okuyordu ezbere.

Okumaya başlayınca, yalancı dedi çağırdığımız şerli. Adam aynanın üzerine iyice eğildi, yüzü aynaya değiyordu, bağıra bağıra okuyordu, sadece yalancı diyordu çağırdığımız şerli.

O gün yaptığımız şey ve okuduklarımız, ona (gelen şerliye), çocuğun katilini vereceğimize dair bir çağırma şekliymiş, yoksa gelmezlermiş. Ondan dolayı adama yalancı diyordu, çünkü katili vermeyi sözlerle taahhüt ediyor ancak çağırdığını geri yollamaya çalışıyordu.

Bize de bu yüzden kağıtları okuyun diyormuş.

Adam okuyordu, biz okuyorduk. Lakin sadece yalancı diyordu, gitmiyordu. Birden adam sustu, birdenbire çenesi kilitlendi sanki. Aynaya yüzünü dayamış bağıra bağıra okurken, sadece aynaya bakıp susmuştu.

Biz çağırdığını tekrardan gönderdiğini düşündük, sadece adamın yüzüne baktık. O sırada ayna ince bir şerit halinde çatladı.

Adamın elleri istemsizce hareket ediyordu, sanki içinde biri vardı ve kollarını omuzlarının arkasına götürüyor gibiydi.

Oturduğu yerden yere düştü, kaskatı kesilmişti, sadece kolları omuzlarının arkasına gidiyor içinden biri ızdırap veriyordu.

Çenesi kitlenmişti, dişlerinin gıcırtısı duyuluyordu.

Adam birden çığlık atmaya başladı. Alnında görünmez bir el, küllerle bir şey yazıyordu ağır ağır ve derinden yazıyordu, çünkü çığlıklar bunu gösteriyordu.

Ama o kadar derinden bir çığlıktı ki, bu derece pislik bir adama dahi acıyorsunuz o anda.

Biz çoktan okumayı kestik olanları izliyoruz. Alnına yazdığı şey bitince gölgeler kayboldu rüzgar yok oldu sanki.

Kalkıp hemen ışığı açtım, adam yerde hareketsiz yatıyordu. Atakan benden daha çok korkmuştu, zira alnında yazan şeyi okuyordu. Biliyordu Arapçayı, yazdığı şey de Arapça'ydı.

Atakan'a baktım, adamın anlındaki yazıyı okuyordu. Ağzından çıkan kelime ke-fe-re idi

Ambulansı aradık, kriz geçirmiş adam. İlk müdaheleyi yaparken hemşire bu yazı nedir dedi, adamın anlını göstererek. Bilmiyoruz tanıdığımız olur, ziyarete geldiğimizde böyleydi dedik. Islak mendil ile sildi adamın alnını, bildiğin kül idi.

Hastaneye götürdüler oradan, yaşıyordu ancak o günden sonra düzelemedi, *** ruh ve sinir hastalıkları hastanesindeydi en son, hala orda mı bilmiyorum. Belki de yaptıklarının cezasını çekiyordu.

Bu karmaşanın ardından, çağırdığımız şerlinin hala gidip gitmediğini bile bilmiyorduk. Ne kadar nefret etsem de Atakan'a ihtiyacım vardı, oturduk konuştuk.

Son çare kalmıştı, her ne kadar bir insan öldürmek kadar günahsa da, cinleri öldürmek yinede öldürecektik,

Ama bu sefer direk Atakan'ın lafıyla hareket etmiyordum.

Atakan'a, cinlerin çocuğunu ne zaman öldürdüğünü sordum.

Kitapta bir ayin varmış, *** çocuğu öldürürsen onları kendine köle yaparsın diye. Bu Atakanda hırsla onlardan birinin cocugunu cagırmış, sonra öldürmüş. Ama ters tepmiş, ters tepmemesi imkansızdı zaten.

O zamanda düşünüyordum halada düşünüyorum, bunlar tuzak bence, hırs uğruna insanın hayatını zehir eden şeyler.

Onlarla baş etmek zordu çünkü. Atakan, hırsları uğruna bunca belaya sebep olmuştu. İçten içe ona olan nefretim yüzüne her bakmamda katlanarak artıyordu. İlk yaptıgı ayini tekrar yapacak, onları cagıracak ve öldürecektik. İsimlerini biliyorduk.

Bütün bunları konuşurken telefonum çaldı, arayan babamdı. Dedemgilin köydeki evin alt katı ve ahırı yanmış. Ölen yoktu ama evin çoğu harap olmuş.

İstersen köye bir gel oğlum dedi.

Atakan'ı buldum bu sefer kaçırmazdım elimden, onu da yanıma alıp köye gittim, hic hoş karşılamadılar beni.

Evin üst katında pek zarar yoktu, ancak alt kat ve hemen bitişikteki ağıl bayağı yanmış harabe olmuş.

Vardığımızda üst katta dedem, babannem, annem ve babam oturuyorlardı. İçeri girince dedem yüzüme dahi bakmadı. Hoşgeldin bile demedi. Babannem de gözlerini yere dikmiş, halının desenini süzüyordu.

Kısacası benim orada olmamın ve yaşadıklarımın; dedemin de babannemin de umrunda olduğu söylenemezdi. Yanan evlerine acıyorlar, suçlu olarak beni görüyorlardı.

Üç Gölge Köyü ve Daha NiceleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin