1

870 64 7
                                    


"Sen , sevdiğim kitapta altını çizdiğim cümle , ucunu kıvırdığım sayfam."

*Pera – Sevgilim İyi ki Doğdun*

Kulağımda son sen 'Pera – Sevgilim İyi Ki Doğdun' şarkısı çalarken önümdeki boş kâğıda uzun uzun baktım. Üç yıl sonra ona anlatmaya cesaret etmişken, yazmalıydım. Elime kalemi alıp derin bir nefes aldım. Kağıdın sağ üst köşesine tarihi not ettim, 3 Şubat 2018.

'Dokuzuncu sınıfın ikinci dönemiydi. Büyük sayılmazdım , ama küçükte değildim. Düşündüğüm tek şey derslerimdi. Pek teneffüslere çıkmazdım zaten. Arada canım sıkıldığında sınıfın kapısında dikilip , gelen geçeni izlerdim. Senin okula geldiğin gün tam olarak bir tarih hatırlamasam da ikinci dönemin başlarıydı. Sana yemin ederim , o merdivenden çıkışını daha dün gibi hatırlıyorum. İçimde oluşan kıpraşmayı , boğazımın kurumasını...Daha önce olmayan şeylerdi , hissetmediğim duygular. Nasıl oldu, neden oldu bilmiyorum ama o günden sonra her teneffüs sınıfın kapısında dikilmeye başladım. Gözlerim hep bir yerlerde seni aradı. Başta adını merak ettim, sonra nasıl biri olduğunu. Üç yıl içinde birçok şey öğrendim senin hakkında. Öğrendikçe merakımın azalması gerekiyordu, azalmadı. Kabullenmemek için kendimle çok savaştım. Merak dedim, takıntı dedim, bir insanı dokunmadan, dokunmayı bırak , konuşmadan sevemezsin dedim. Sevebiliyormuşsun Barlas. Kafka Milena'sını nasıl sevdiyse , sende seviyormuşsun. Belki bu yazdıklarım sana komik gelecek, belki ciddiye bile almayacaksın ama kuytu köşe bir yerde, biri tarafından çok sevildiğini bil. Karşına çıkmaya, seninle konuşmaya cesaretim yok. Sadece doğum gününü kutlamak istedim. Varlığın,benim ruhumun her köşesinde, sen en sevdiğim şarkının nakaratısın, sen okuduğum kitapta altını çizdiğim cümlesin, sen gökyüzümdeki en parlak yıldız, limanımdaki tek gemisin. Var olduğun için yüzlerce kez teşekkür ederim, iyi ki doğdun.'

M.

Çalışma masamın çekmecesindeki sarı zarfı çıkartıp mektubu özenle içine yerleştirdim. Üzerine Barlas  notunu düştükten sonra telefonumu cebime tıkıştırdım. Kapının arkasında asılı olan ince hırkamı üzerime geçirdikten sonra odadan çıktım.

Babam bugün nöbetteydi, abim henüz eve gelmemişti, annem de televizyon izlerken uyuya kalmıştı. Evden çıkmak için herhangi bir yalan uydurmama gerek kalmayacaktı. Hızlıca evden çıktım. Şarkı, bilmem kaçıncı kez başa sararken yavaş adımlarla yürümeye başladım. Onun evi yarım saatlik bir uzaklıktaydı. Mektupta yazdıklarım içimdeki aşkın bir özeti gibiydi. Mektubun sonuna kendimden bir şey bırakmak istemiştim, o yüzden sadece adımın baş harfini yazmıştım. Nasıl olsa beni tanımıyordu. Aklının ucuna bile gelmezdim.

İlk Karşıyaka Anadolu Lisesi'ne yerleştiğimi duyduğumda tam iki saat boyunca aralıksız ağlamıştım. Çünkü tercih listemdeki son okuldu ve ben orayı istemiyordum. Daha sonra Dünya'nın da orada olduğunu öğrendiğimde birazda olsa keyfim yerine gelmişti. En yakın arkadaşınızla aynı liseye düşmek, muazzam bir şeydi. Yine de korkularım yok değildi. Yeni bir ortam, yeni insanlar, yeni dostluklar...Her şeye hazırlıklıydım da, yeni bir aşk, hiçbir zaman beklentilerim arasında olan bir şey değildi. Dokuzuncu sınıfın ilk dönemi her şey yolundaydı, gerçek anlamda her şey. Sınıfım, derslerim, arkadaşlarım...Sonra ikinci dönemin ortasında o geldi. Bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmadı. İlk görüşte aşk değildi bu çok farklıydı. Bir insanın dış görünüşü dikkatinizi çekebilir, 'Çocuğa bak çok yakışıklı!" diye düşünebilirdiniz. Bu aşk yada hoşlanma değil, beğenmek olurdu. Ama benim onu gördüğüm an boğazım düğümlendi , konuşamadım. Sonra hep bir yerlerde gözüm onu aradı. Bazı şeyleri kabullenmemek için çok savaştım. Defalarca kendime kızdım. Hiçbir yararı olmadı. Ben ne kadar inkar edersem edeyim onu gördüğümde elim ayağım birbirine dolanıyordu. Aylarca kendimi kandırdım, hayatıma devam ediyormuş gibi yaptım ve kimseye anlatmadım. Artık içimde tutamayacak kadar dolduğumda utana çekine Dünya'ya söyledim. Az kalsın içimdeki o dev yığının altında ezilecektim ki, beni yine Dünya kurtardı. Birçok kez gidip Barlas'a söylemem için beni ikna etmeye çalıştı ama ben, her konuda özgüveni tavan olan Mısra , onun karşısında yerin dibindeydim. Hiçbir zaman gidip ona söyleyemedim. Özdemir Asaf sevgisini nasıl Lavinia diye gizlediyse , bende onu gizledim. Özdemir Asaf'ın Lavinia'sı... Mısra'nın Barlas'ı.

Kulaklıklarımı çıkartıp karşımdaki iki katlı eve iç çekerek baktım. Bugün doğum günü olmasına rağmen , o evde ailesi ve Mete'yle beraberdi. Sessiz olmaya özen göstererek kapıya doğru yaklaştım. Mektubu kapı eşiğine bıraktıktan sonra zile bastım ve koşarak köşedeki ağacın arkasına saklandım.

Kapıyı o açtı. Önce çıkıp etrafına bakındı. Her zamanki gibi kusursuzdu. Kalbim ağzımda atıyordu. Tam kapıyı kapatacakken yerdeki zarfı gördü, kaşları çatıldı. Gülümsemeden duramadım. Eğilip yerdeki zarfı aldı ve kapıyı kapattı. Rahatlayarak olduğum yere çöktüm.

Ya gerçekten ruhuna işleyecekti yazdığım satırlar  ya da umursamayıp bir köşeye fırlatacaktı mektubumu. Ben bir kere bile dokunamamıştım belki ona ama, umarım yazdıklarım dokunurdu. 

GİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin