"Seni günlere böldüm , seni aylaraDaha yıllara , yüzyıllara böleceğim"
*Merve Çalkan – Gözlerin*
5.15
Alarmımın çalmasına tam olarak iki saat var. Hazırlanıp Dünya ile her gün buluştuğumuz saate ise iki saat kırk beş dakika. Hava tam olarak aydınlanmamış bile. Uyanmış karanlık odamın duvarı ile bakışıyorum. Garip bir şekilde geç yatmış olmama rağmen bir gram bile uykum yok.
Düşünüyorum. Zaten beni hep bir şekilde kaçınılmaz o kötü sona sürükleyen bu , düşünmek. Hani bir zeka küpü ile uğraşırken tam başardım derken hep ortadaki sıra farklı bir renk kalır ya...Ne yöne çevirirseniz çevirin asla düzelmez. Kafamın içindeki düşünceleri tam olarak buna benzetiyorum. Son zamanlarda içimden ne gelirse onu yapmaya çalışıyorum. Tabularımı tamamen yıktım. Anı yaşamak istiyorum. Renkleri tamamlamaya uğraşıyorum. Ama hep bir tarafı eksik kalıyor. Mutluluğum bile iki saatten fazla sürmüyor. O renklerin uyumsuzluğu beni rahatsız ediyor. Ne taraftan düzeltmeye çalışırsam çalışayım beceremiyorum.
Hava tam olarak aydınlandığında yattığım yerden doğruldum. Odamdan çıkıp evde birkaç tur attım. Çok erken olduğundan henüz kimse uyanmamıştı. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odama geri döndüm. Daha erken olsa da okul formamı giydim , çantamı hazırlayarak kapının yanına koydum. Daha sonra yatağımın hemen karşısında duran makyaj masama oturdum ve aydaki yansımama baktım. Bana göre övünebilecek hiçbir yanım yoktu. Bembeyaz bir tenim , dışarıdan bakan birini korkutacak kadar sert yüz hatlarım ve kısacık saçlarım vardı. Gerçekten , tuhaf olan tek şey kısacık olan saçlarımdı!
Kendi kendime gözlerimi devirdikten sonra çantamı da alarak odamdan çıktım. Yine amaçsızca evde birkaç tur attıktan sonra arka cebime koyduğum telefonum çaldı. Tam alarm diye kapatacaktım ki , Mete'nin aradığını gördüm. Bir an kalbim tekledi , bir şey mi olmuştu acaba. Hemen aramayı cevapladım, "Efendim?"
"Oha." Dedi sonra birkaç saniye durduktan sonra gülmeye başladı, "Uyandın mı ya?"
"Evet...Kötü bir şey mi oldu?"
"Yok , ben dün akşam mesaj atmıştım ya mektup olayı...Okuldan önce onu konuşuruz diye düşündüm ama biraz abarttım galiba , çünkü daha okul saatine çok var. Dünya'yı da aramaya korktum şimdi bu saatte onu uyandırmak ölüm fermanını kendi ellerinle imzalamak gibi bir şey olur. O yüzden bende ilk seni arayım dedim."
Sesimin titrememesi için derin bir nefes aldım, "Tamam ben uyanalı baya oldu , neredesin sen oraya geleyim?"
"Sizin apartmanın önündeyim."
"Yok artık Mete! Tamam kapat." Cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Saate baktığımda daha bir saat olduğunu görünce ofladım. Dünya'yı gidip uyandırabilirdim ama dün gece benim yüzümden geç uyuduğunu ve birde bana aşırı sinirli olduğunu düşünürsek...Mete'yle kendim baş edebilirdim sanırım. Bu konu her açıldığında lafı Mete'nin ağzına tıkan Dünya olsada...
İçimden dua ederek aşağı indim. Mete kapının önündeki merdivenlere oturmuş beni bekliyordu. Kapıyı açtığımda arkasını dönerek gülümsedi, "Günaydın." Diyerek yanına oturdum, "Kusura bakma ama daha karga şeyini yemeden neden buradasın?"
Güldü, "Peki sen neden daha karga şeyini yemeden uyandın? Birde hazırlanmışsın!"
"Uyuyamadım." Dedim omuz silkerek.
"Bende uyuyamadım."
Uzun süre ikimizde konuşmadık. Ben bu sırada sürekli mektup konusunu açmasın diye içimden dualar ediyordum, "Bayan Watson?" diyerek bana döndü, "Ne düşünüyorsun şu mektup konusunda?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ
Teen Fiction"Ya gerçekten ruhuna işleyecekti yazdığım satırlar , ya da umursamayıp bir köşeye fırlatacaktı mektubumu. Ben bir kere bile dokunamamıştım belki ona ama , umarım yazdıklarım dokunurdu. "