"Giz. Bunca yıldır sırtımda taşıyıp kendimi kambur ettiğim, giz. Her sabah boğazımda bir yumru, her gece göğsümde sızı... Uğruna bütün her şeyi feda ettiğim, küçücük kalbimi paramparça eden, saklamak istemediğim ama söylemek istediğim her an dilimin ucuna takılı kalan o sır. Sonunu çok önceden görmüş olmama rağmen yürüdüğüm o yol. Belki biraz olsun bir şeyleri değiştirebilirim, diye düşündüren o umut. O sensin. Benim hayatımın içinde olup benden bir parçaymış gibi görünen ama her zaman üçüncü kişi olarak kalan sen. Kızmıyorum. Kızamıyorum. Buna hakkım bile var mı, bilmiyorum. Boş ver. Konuşuyorum işte. Aslında ben hep konuşurum sen duymadan. Bütün sırlar dökülür bazen dilimden istemsizce ama duymazsın işte. Ya da duymazdın mı demeliyim? Çünkü bugün ruhumu saran o zehirli sarmaşıktan kurtuluyorum. İçime hapsettiğim o giz'i özgür bırakıyorum. Sana doğru koşamayacak kadar yorgun, dizleri yaralı...Gerçi sana doğru koşmak istese de önü taş duvar. İçimi bırakıyorum ben sokağına, kimsesiz bir çocuk gibi. Yürümeye, büyümeye gücü olmayan..."
*Pesto – Yıldızlara Bir Bak*
Küçükken yapmayı en çok sevdiğim şey, pencerenin dibine oturup gökyüzünü izlemekti. Canım ne zaman sıkılsa pencerenin önüne oturur, bulutlara isimler takar, onlarla saatlerce konuşurdum. Yalnız bir çocuk değildim ama kendi içimde yalnız olmayı, kaybolmayı seviyordum. Kitaptaki karakterlere gerçek gözüyle bakıyordum. Hepsini odamın içinde bir köşede yaşatıyordum. Gece uyurken hepsinin dirildiğini, oturup beni izlediğini düşünürdüm. Müzede bir gece gibi...Kulaklığım sürekli elimin altında bir yerlerdeydi. Yeni müzikler keşfetmeyi, saatlerce onları dinlemeyi çok seviyordum. Her şeye olduğu gibi onlara da büyük anlamlar yüklüyordum. Hala dinlemeye cesaret edemediğim birkaç şarkı vardır mesela. Bazılarını ise hayatımın sonuna kadar dinleyebilirdim.
Yine çok konuştum değil mi? Sürekli konuyu dağıtıyorum. Ne diyordum?
İşte, ben gökyüzüne aşıktım. Ya da öyle olduğunu sanıyordum. Belki de aşık olduğum sadece bulutlardı. Çünkü gece değil, gündüz o pencerenin önündeydim hep. Büyüdüm ve değiştim. Hala kitaplara ve müziklere büyük anlamlar yüklüyorum ama artık bulutlarla konuşmuyorum. Artık gündüz değil, gece o pencerenin dibinde oturuyorum. Yıldızlara isim takıyor, onlarla konuşuyorum. Bunun nedenini hepiniz biliyorsunuz. Ama içimdeki çocuk anlam veremiyor buna. Sen hep gökyüzüne aşık olduğunu söylerken nasıl olur da bulutlarını kimsesiz bırakırsın? Bulutları severken yıldızları da sevemez misin? İkisi bir arada olmaz mı? İlla birinden vazgeçmek mi gerekiyor? Vazgeçmek zorundaysan, neden bulutlarından vazgeçiyorsun? Seni bu yaşa onlar getirdi. Gerçekten, bu kadar değişmek zorunda mıydın?
Değişmiş miydim? Evet. Ve bu bir anda olmuştu. Ben her şeyi bir anda yaptım. Bugüne kadar içime dert olan ne varsa, hepsini. Bir kez bile pişman olmadım. Sadece...Sadece biraz vicdan yaptım. Belki kendimi rahatlatmak için bahaneler uydurdum. O anlık işe yaramadı değil...Ama bir sonu olacağını biliyordum. Bir gün bir kırılma noktası olacağını ve tamamen başka biri olacağımı...
Dün söylemeyi düşünmez, korkardım. Bugün tam tersi. Korkmuyorum. İçimde dolup taşan kocaman bir cesaret var. Bunca yıl pusuda beklemiş sanki. Ben bilmeden büyütmüş kendini. Bugün ise sahne onun. Güç onda. Güç içimde. Ben sadece bir figüranım bu hikayede. Her zaman olduğum gibi.
Penceremin önünden kalkarak, odadan çıktım. Saat altıya geliyordu. Bugün balo günüydü. Evdeki herkes uyuyordu. Ben ise iki üç saatlik uykuyla ayaktaydım. Heyecanlandığım zaman uyuyamazdım. Mutfağa geçip kendime atıştırmalık bir şeyler hazırladım. Bir de kahve yaptım. Hepsini bir tepsiye toplayıp sessiz olmaya özen göstererek odama döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ
Teen Fiction"Ya gerçekten ruhuna işleyecekti yazdığım satırlar , ya da umursamayıp bir köşeye fırlatacaktı mektubumu. Ben bir kere bile dokunamamıştım belki ona ama , umarım yazdıklarım dokunurdu. "