"Seni beklemiyor ya da aramıyordum, bir insanın arayışında hiç olmadım. Öylece geldin, merakımla ve merakınla yalnızca bizim aramızda olan bir dil oluşturdun. Beni merak ettin, seni merak ettim; ani gelen her şeyin en güzeliydin."
-Lefevre | @leumacen
*Simge Pınar- Güzel Şeyler*
Güzel şeyler birden bire, diyordu çok sevdiğim bir şarkıda, ve beklemek ölüm.
Gerçekten de hayatımda güzel olan her şey birden bire oluveriyordu. Birden bire o mektubu yazma fikri aklıma düşmüştü, birden bire yalan söyledim etrafımdaki insanlara ve birden bire şuan sahip olduğum anlamsız huzur ve cesaret sayesinde her geçen gün ona daha çok yaklaşıyordum.
Ve gerçekten, bunların hepsi için beklemek ölümdü.
Yaptığım her şeyi meşrulaştırarak iyi göstermeye çalışmak beni korkutuyordu. Bir yalana bu kadar alışmış olmak, artık onu kanıksamamak...Bundan bahsederken korkmamak.
Her şey söylemeye karar verdiğim an bitmişti. Kafamdaki sesler susmuştu. İçimdeki vicdan azabı uçup gitmişti. Çok büyük bir günah işlemiş ardından tövbe edip kurtulacak gibi hissediyordum.
Kurtulabilecek miydim?
Hayır, dedi içimdeki ses. Söylemeye karar verdiğinde değil, Barlas sana hislerini itiraf ettiğinde rahatladın sen, ondan cesaret aldın. Eğer sana tek bir güzel söz söylememiş olsaydı, itiraf etmek aklının ucuna bile gelmezdi. Bu sırla ölürdün. Ölürdün de söyleyemezdin.
Boş tavana bakarken, gözlerim yanmaya başladı. Haklıydı. Ben sadece kendimi kandırıyordum. Suçuma bahaneler buluyor, onlara inanıyor, kendimi temize çıkarmaya çalışıyordum. Her şeyi başlatanın ben olduğumu düşünürdüm ama öyle değildi. Her şeyi başlatan Barlas'tı...Eminim ki bitiren de o olacaktı.
Odamın kapısı açıldığında, tavana diktiğim gözlerimi kapıya yönelttim. Annem uyandığımı gördüğünde gülümsedi, "Sofra hazır neredeyse. Hadi kalk, toparlan sende."
"Tamam." Dedim onun gibi gülümseyerek. O kapıdan çıktığında birkaç dakika daha tavanla bakıştım. Daha sonra kafamdaki düşünceleri uzaklaştırmak adına, ayaklandım. Bugün pazardı. Uzun zamandır ailemle oturup, kahvaltı yapamamıştım ve bu düşüncelerle aklımı meşgul etmek istemiyordum. Pazar günlerini severdim çünkü babam hep evde olurdu.
Önce yatağımı topladım. Daha sonra dün akşamdan masamda kalan kahve bardağını mutfağa bıraktım. Banyodaki rutin işlerimi hallettikten sonra, sofranın hazırlanmasına geç de olsa yardım ettim. Hep beraber sofraya oturduğumuzda havadan sudan, sohbetler ediliyordu. Daha sonra anneme nereden esti bilmiyorum bana dönerek, "Bugün arkadaşlarını eve davet etsene." Diye bir teklifte bulundu. Böyle bir şey beklemediğimden duraksadım.
Abim benden önce atıldı, "Arkadaşlar?" dedi gülerek, "Gider karşı binanın kapısına vurur...Artık Dünya'ya da davet gerekir mi bilemedim."
Annem kaşlarını çatarak abime döndü, "Oğlum, sen saçma saçma konuşmak için mi doğdun?"
Babam ağzındaki çayı püskürttükten sonra, öksürükleri arasında gülmeye başladı, "Hayret, oğluna laf söyleyeceği tuttu."
"Ben evlatlık olduğuma tam şu an emin oldum."
"Anlaman biraz geç oldu..." dedi Babam.
Abim gözlerini devirerek önündeki tabaktan yemek yemeye devam etti.
"Ben dün biraz hamur işi, tatlı falan yaptım..." dedi annem, "Birazcık ayarı kaçırmışım, fazla oldu. Ziyan olmasın diye aklıma böyle bir fikir geldi. Hem yeni arkadaşınla bizde tanışmış oluruz. Anladığım kadarıyla iyi anlaşıyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ
Teen Fiction"Ya gerçekten ruhuna işleyecekti yazdığım satırlar , ya da umursamayıp bir köşeye fırlatacaktı mektubumu. Ben bir kere bile dokunamamıştım belki ona ama , umarım yazdıklarım dokunurdu. "