bağırabilsem seni
dipsiz kuyulara
akan yıldıza
bir kibrit çöpüne varana
*Evanescence – Lies*
Bir küçük fotoğraf karesinin içine sığdırdığım koskocaman bir mutluluk. Bu mutluluğuma sokak lambaları şahit , boş sokakta benimle birlikte yürüyen kedi şahit , bütün evlerin duvarları şahit , hatta kaldırımların dibinde bu çirkin dünyaya rağmen yaşamaya çalışan renk renk çiçekler şahit!
Utanmasam , elimdeki fotoğrafı alnıma yapıştırır , bütün İzmir'de çığlık atarak dolanırdım. Yolda gördüğüm her insanı durdurup, "Bak bugün bütün günümü aşık olduğum adamla geçirdim!" diye bağırırdım. Çocuklar ile birlikte salıncaklarda sallanır , benimle birlikte herkes mutlu olsun diye elimden gelen her şeyi yapardım.
Aşırı mutluluktan ne yapacağını bilmez bir haldeydim. Bünye alışık olmayınca tabii , insan ne yapacağını şaşırıyordu. Elimdeki fotoğrafı dikkatlice arka cebime koyduktan sonra , apartmana girdim. Merdivenlerden üçer beşer çıktıktan sonra eve uğramadan , Dünya'ların kapısını birkaç kere tıklattım. Kapıyı Dünya açtığında hoplaya zıplaya içeri girdim, "Benimle uçmak ister misin?" diyerek ellerinden tuttum ve onu kendi etrafında döndürdüm, "Yükseklerde olmaktan korkar mısın?" Şarkının sözlerini tam olarak bilmediğim için sadece melodisini mırıldanmaya devam ettim,
"Başım." Dedi ellerimden kurtulmaya çalışırken, "Başım döndü , yeter!"
İçeriden Dolunay teyzenin bağırdığını duyduğumda ne dediğini anlamak için durdum.
"Nasıl da Mısra'nın geldiği belli oluyor!"
Dünya'yı bırakıp koşa koşa salona girdim, "Merhaba!" dedim Dolunay teyzeye sıkı sıkı sarıldım, "Ben bugün biraz mutluyum da...Verdiğim ve vereceğim rahatsızlıktan dolayı şimdiden özür dilerim."
"Kızım sen sadece mutlu olduğunda değil , her bize geldiğinde yer yerinden oynuyor."
"Kalbimi kırıyorsun ama..." dudaklarımı büzdüm, "Bak mutluyum diyorum...Ben mutluyum!"
Bana cevap vermeyerek , elindeki çekirdekler ile birlikte dizisini izlemeye devam etti. Bende hoplaya zıplaya Dünya'nın yanına geri döndüm. Odasındaki pufların üzerinde yerimizi aldıktan sonra, "E hadi anlat." Dedi, ellerini havaya kaldırarak salladı, "Seninle uçmak istiyorum."
"Ya..." dedim heyecanla, "Nasıl anlatacağımı bilmiyorum çok şey oldu." Cebimden fotoğrafı çıkartıp ona uzattım, "Bak bunu ben çektim...Şiir okuyordu. Şiir okudu. Bildiğin böyle kanlı canlı karşımda şiir okudu!" Oturduğum yerden kalkıp derin bir nefes aldım, "Sonra , kaybolduk...Ormanda. Birden , habersiz fotoğrafımı çekti. Fotoğrafı ondan almaya çalışırken , koştuk...Yine koştuk. Biliyorsun koşuşturmalarımızın sonu pek iyi bitmiyor." Kendi kendime gülmeye başladım, "Trafik kazaları."
"Mısra , iyi misin?"
"İyiyim. Çok iyiyim ben..." Gözlerimin dolduğunu hissettim ama hala gülüyordum, "Dönüş yolunda onu uyurken izledim. Bir saat bile sürmedi ama sanki ama yıllar gibi geldi. Bir anne çocuğuna çok büyük bir şefkatle bakar ya... Öyle , bütün yol boyunca izledim onu." Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim, "Yazı yazdım. Onu izlerken sayfalarca yazı yazdım. Okumak ister misin? Okutacağım sana."
Odadan çıkmak için hareketlendiğimde oturduğu yerden kalkarak kolumu tuttu, "Dur." Dedi, önüme geçip ellerimi tuttu, "Bana bak. Sakin ol...Acele etmene gerek yok , istiyorsan sabaha kadar anlatırsın. Ben dinlerim seni. Niye bu kadar acele ediyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ
Teen Fiction"Ya gerçekten ruhuna işleyecekti yazdığım satırlar , ya da umursamayıp bir köşeye fırlatacaktı mektubumu. Ben bir kere bile dokunamamıştım belki ona ama , umarım yazdıklarım dokunurdu. "