"Sevgili Dost,
Eğer yeryüzündeki bütün elleri bir masaya koysalar, elini bulabilirdim onların içinden."
-Posta Kutusundaki Mızıka/ Ali Ural
*Pinhani-Yıldızlar*
Sabah, büyük bir baş ağrısıyla gözlerimi aralarım. Defalarca tekrar tekrar uyumayı denesem de yapamadım. Saat sekiz on beşi gösterirken yatığım yerden sürünerek kalktım. Dünya henüz uyanmamıştı. Sessiz olmaya özen göstererek üzerime bir hırka alıp odadan çıktım.
Yazlık büyüktü, etraf sessiz. Evde de tek biz olunca çift kişilik yatağın çarşafını değiştirip bir odada yatmıştık. Gözlerimi ovuştura ovuştura merdivenlerden indikten sonra alt kattaki banyoda elimi yüzümü yıkadım. Gece eve geldiğimizde saat üçe geliyordu. Temizliğin artı açlığın verdiği büyük yorgunlukla ikimizde nasıl uyuyacağımızı şaşırmıştık. Şimdi ise büyük bir baş ağrısıyla bunun cezasını çekiyordum.
Bileğimdeki tokayla birbirine girmiş saçlarımı topladıktan sonra banyodan çıktım. Salonla birleşik olan mutfağa geçerek dün aldığımız ama yerine yerleştirmediğimiz poşetleri karıştırdım. İlk olarak çayı koydum. Daha sonra kahvaltı için iyi olabilecek her şeyi masaya dizdim. Dünya'nın uyanmasını bekleyebileceğimi düşünmüyordum çünkü midem sırtıma yapışmıştı.
İçerideki kasvetli hava biraz dağılsın diyerek mutfaktan bahçeye çıkan büyük camın perdesini sonuna kadar açtım. Karşımda gördüğüm siluet yüzünden az kalsın elimdeki bardağı yere düşürüyordum. Gözlerimi kısarak kim olduğunu anlamaya çalıştım birkaç dakika...
"Mete?" dedim kapıyı açarak, "Ne arıyorsun bu saatte burada?" Boğazımı temizledim, "Dünya için geldiysen daha uyanmadı."
"Aslında senin için geldim."
"Benim için?" dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Girebilir miyim?"
"Bak, eğer yine olay çıkaracaksan hayır..."
"Mısra." Dedi gözlerini devirerek, beni iterek içeri girdi, "Ne çok konuşuyorsun sabah sabah...Farkında mısın bilmiyorum ama içerden yeni çıktım. Artık sabıkalı bir insanım."
"Keşke darp raporu alıp ben attırsaydım seni içeri."
Birden suratı düştü, "Hiç komik değil."
Omuz silktim, "Bence de öyle."
Çaydanlığın kaynadığını görünce yanından geçerek ocağın altını kıstım. Masadaki sandalyelerden birini çekip oturduğunda ona döndüm, "Çay içer misin?"
"Eğer beni zehirlemeyeceksen..."
"Böyle kirli oyunlar bana göre değil..." dedim, "Ama içine tükürebilirim."
Yüzünü buruşturdu, "Ben su içsem daha iyi sanırım."
Çayları doldurduktan sonra bende karşısındaki sandalyeye oturdum, "Ne zaman çıktınız?"
Kolundaki saate baktı, "Yaklaşık bir saat önce."
"Barlas?" dedim çekinerek.
"Evet geçti. Uyuyacakmış biraz."
"Anladım..." dedim, "Sen neden buraya geldin?"
Önündeki fincandan bir yudum aldı, "Seninle konuşacaktım..." dedi, "Yolda gelirken defalarca provasını yaptım ama...Nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum. Özür dilemem gerekiyor Mısra."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ
Teen Fiction"Ya gerçekten ruhuna işleyecekti yazdığım satırlar , ya da umursamayıp bir köşeye fırlatacaktı mektubumu. Ben bir kere bile dokunamamıştım belki ona ama , umarım yazdıklarım dokunurdu. "