18

215 19 7
                                    

           

"Bu mektubu çok karışık hislerle yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almış olsaydım."

-Oğuz Atay/ Tehlikeli Oyunlar

*Duman-Halimiz Duman*


Herkes hayattan farklı şeyler ister. Kimileri yüzünü güldürecek bir aşk, kimileri iyi bir yaşam sürebilmek için iş, kimileri omzunu yaslayacağı bir dost...Bazıları ise sadece yaşayabilmek ister. Şanslıydım ki mükemmel bir ailem ve dostlarım vardı; şanslıydım ki, aşkı en derinlerimde hissedebiliyordum. Hayattan isteyebileceğim tek şey, sağlık ve sevdiklerimin ömrünüm sonuna kadar yanımda olabilmesiydi. Bu da çok büyük bir bencillik olurdu.

Okulun bahçesinde, ağaçların arasında kalan bir bankta otururken arkamdan gelen, "Günaydın." Sesini duyduğumda, yerimden sıçradım. Elimdeki çayın dökülmesini son anda engelleyebildiğimde Barlas yanıma oturdu, "Çok pardon, korkacağını düşünmemiştim."

"Önemli değil." Dedim gülümseyerek, "Dalmışım. Günaydın."

"Ne yapıyorsun burada tek başına?" Dedi, "Dünya yok mu?"

"Yok. Rahatsız biraz, gelmeyecek bugün." Dedim ve elimdeki çayı havaya kaldırdım, "Ayılmaya çalışıyorum...Bir de Mete'yi bekliyorum."

"Mete'yi mi bekliyorsun?" Dedi gülerek, "Her gün geç kalır o."

"Evet ama bu sefer geç kalmayacağına söz verdi. Son zamanlarda biraz fazla dakik..."

"Güvenemiyorum..." dedi, "Bekleyelim, görelim."

Benimle mi bekleyecekti?

Diyecek bir şey bulamayınca, "Çay?" dedim.

"Efendim?"

"Çay içer misin?"

"Yok ya şimdi gidip kantinden almaya uğraşmayalım, kalabalıktır."

"Kantinden almayacağız ki..." dedim. Bankın kenarına koyduğum çantamı almak için eğildim. Kenardaki termosu elime alarak salladım, "Ben çayımı yanımda getiririm her gün..." Termosu banka koyduktan sonra çantamı açtım. Her zaman iki üç tane fazla attığım karton bardaklardan bir tane aldım, "Hala istemediğine emin misin?"

"E bir bardak alayım madem..."

"Hemen..." dedim. Bardağı doldurup ona uzattım, "Şeker?"

"Teşekkürler." Dedi, "Ben şekersiz içiyorum."

Onun hakkında öğrendiğim bu yeni bilgi sayesinde istemsizce gülümsedim, "Afiyet olsun."

"Fotoğraf  makinesi yanında mı?"

"Evet." Dedim, "Neden?"

"Fotoğraf çekelim." Dedi, "Çok az fotoğraf var. Birinin üzerine ben çöktüm zaten biliyorsun..."

"Evet..." dedim, "Cüzdanındaydı."

"Hâlâ  cüzdanımda."

Kalbim yine benden bağımsız hareket etmeye başladığında,  saçma bir hareket yapmamak için derin bir nefes aldım. Kaybolmaması için, diye tekrarladım içimden defalarca, sadece kaybolmaması için cüzdanında taşıyor, anlam yükleme.

Çantamdan fotoğraf makinesini çıkarıp ona uzattım. Makinenin açılmasını beklerken ben hala boş boş suratına bakıyordum. Fotoğraf makinesi açıldığında elini karşıya doğru uzatarak havaya kaldırdı. Ben hala onu izlemeye devam ederken, "Ne bekliyorsun Mısra?" diye sordu, "Uzat elini..."

GİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin