2

673 50 3
                                    


"Her yer kalabalık, içim tenhaydı. Tutmasalardı düşecektim, keşke tutmasalardı."

*Kalben – Haydi Söyle*

Etrafımdaki yaşıtlarıma baktığımda gerçekten kendimi onlardan farklı hissediyordum. Fiziksel olarak değil , tamamen düşünce olarak. Biriyle konuşmaya başlıyorlardı , iki gün sonra aşık oluyorlardı. Ardından o çocuğu hayatının merkezi yapıp en fazla iki haftaya ayrılıyorlardı. Ayrıldıktan sonra birkaç gün depresyon , ardından yeni bir çocuk...Lanet bir döngü gibiydi ve dışarıdan bakıldığında gerçekten komik gözüyordu. Nasıl yapabildiklerine gerçekten anlam veremiyordum. Ben üç yıldır Barlas'a takılıp kalmıştım. Tuhaftı.

Biraz geri kafalıydım belki de bu konuda. Bir insanın hayatında gerçekten bir kere âşık olacağına inanan o küçük kitledenim bende. Hayatımı bir adama adamak ne kadar doğru bir şeydi bilmiyorum ama başkasını, onun gibi sevebileceğimi de düşünemiyorum.

Sırt çantamı yatağımın üstünden aldıktan sonra odadan çıktım. Babamın kızarmış gözlerle kahvaltı masasında oturmasından , yeni geldiğini anlamıştım. Gidip yanağına bir buse kondurdum, "Günaydın,"

"Günaydın kızım,"

Sabahları kahvaltı yapmayı sevmiyordum , artık evdeki herkes buna alıştığından, "Ben çıkıyorum , hepinize afiyet olsun." Dedikten sonra ayakkabılarımı giyerek evden çıktım. Dünya'yı almak için , tam kapılarına vuracaktım ki , Haluk Amca kapıyı açtı, "Artık her sabah aynı saatte gelmene alıştık , saat sekizi birkaç dakika geçsin , Mısra nerde acaba diye düşünmeye başlıyorum. Günaydın."

Gülümsedim, "Günaydın Haluk Amca"

Birkaç dakika sonra Dünya geldi ve Haluk Amca'nın meşhur sabah nasihatlerini dinledikten sonra , koşar adımlarla apartmandan çıktık. Sokağın sonundan sağa doğru sapacaktım ki , Dünya önüme geçerek beni durdurdu, "Daha dersin başlamasına çok var gel bir yerlerde oturup bir şeyler içelim , hem de dün yaptıklarını konuşuruz."

"Olur , gidelim."

Okulun biraz ilerisindeki her zaman gittiğimiz kafeye gittik. Normalde çok kalabalık olmayan kafe , sabahları bomboştu. Artık bizim yerimiz olan masaya oturduktan sonra Azra teyze gülerek yanımıza geldi, "Hoş geldiniz kızlar , ne alırsınız?"

"Mısra çay içer." Dedi Dünya, "Ben de bir karışık meyve suyu alayım Azra Teyze."

Siparişlerimiz geldikten sonra , çayımdan bir yudum aldım ve Dünya sormaya başlamadan ben anlatmaya başladım, "Dün akşam kendimle büyük bir savaş verdikten sonra mektubu yazdım. Babam evde yoktu annemde uyuyakalmıştı o yüzden evden çıkmam kolay oldu. Gittim kapısına bıraktım. Kapıyı o açtı , mektubu aldı ama okudu mu bilmiyorum."

"Okumuştur herhalde kim olsa merak eder...Ne yazdın peki? Kendin hakkında herhangi bir bilgi verdin mi? Umarım vermişsindir yoksa benden çekeceğin var."

Sarı kapaklı bir defterim vardı , ona bazen kendim yazıyordum , bazen de beğendiğim yazıları not alıyordum. Barlas'a yazdığım mektubu ona vermeden önce buraya geçirmiştim. Çantamın ön kısmından çıkartıp Dünya'ya uzattım.

Merakla elimdeki defteri aldı , mektubun olduğu sayfayı açıp okumaya başladığında bende onu izliyordum. Vereceği tepkiyi az çok tahmin edebiliyordum. Gözleri dolacaktı , sonra defterden kafasını kaldırıp, "Yaa Mısra..." diyecekti.

Mektubu okuduktan sonra beklediğim gibi de oldu. Dolmuş gözleriyle defteri masaya bıraktı, "Yaa Mısra..." dedi, "Çok güzel olmuş."

Onun o dolmuş gözlerine karşılık gülümsedim. Konuşursam, ikimizde ağlardık.

GİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin