"Ben o yazdıklarımı ancak sana yazabilirdim. Çünkü şu kainat denen nesnenin içinde en çok sevdiğim yürek , üstüne en çok titrediğim insan kalbi senin göğsündekidir."
-Nazım Hikmet
*Yavuz Çetin – Benimle Uçmak İster Misin?*
Mutluluk neydi?
Bazen ufak bir çocuğun , babasının eve gelirken , çikolata almasına sevinişiydi. Bazen de sayısız oyuncağı olmasına sevinmeyip , bir yenisi alınınca mutlu olan çocuktu. Güzellik gibi göreceli bir kavramdı aslında. Herkes farklı şeylerle mutlu oluyordu. Bazılarına küçücük bir şey bile yeterken , bazılarına dünyaları versen mutlu etmeye yetmiyordu. Acımasızdı. Herkesin aynı anda mutlu olması imkansızdı İnsanların mutlu oldukları anlar parmaklarının sayısını geçmezken , mutsuzluklarını saymaya güçleri yetmiyordu.
Benim için ise mutluluk şu son zamanlarda yaşadığım her şeyin toplamıydı. Önceden sadece onunla göz göze geldiğimiz zamanlar veya konuştuğumu hayal ederek mutlu ediyordum kendimi. Ama şu an öyle değildi. İmkansızlıklar listemdeki her şeyin üstünü yavaş yavaş çiziyordum. Mutluluktan delirebilirdim!
"Yine de kendini fazla kaptırma," dedim aynadaki yansımama bakarken, saçlarımın önden bir tutamını topladım, "Mutluluğun kuyruğuna dolanmış bir mutsuzluğun her zaman olduğunu varsayarsak...Fazla kaptırma."
Kendi kendime yaptığım kamu spotundan sonra oturduğum yerden kalktım. Yatağımın üzerindeki çantamı sırtıma taktıktan sonra bir şey unutmuş muyum diye birkaç saniye etrafıma bakındım. Eksik bir şey görmediğimde telefonumu da alarak odamdan çıktım. Saat dokuz buçuğa geliyordu. Hafta sonu olduğu için evdeki herkes uyuyordu. Sessiz olmaya özen göstererek ayakkabılıkta duran spor ayakkabılarımı elime aldım. Tam uzanmış kapıyı açacaktım ki , babam içeri girdi. Nöbetten geldiğini belli eden kızarık gözleriyle bana baktı, "Mısra? Bu saatte nereye böyle."
"Günaydın," dedim gülümseyerek, "Proje gezisi vardı ya bugün. Oraya gidiyorum." Sesimi incelterek Dilek Hoca'nın taklidini yaptım, "Sosyalleşmeye(!)"
O da gülümseyerek bana sarıldı, "Dikkat et kendine."
"Ederim. Sana iyi uykular."
Ayakkabılarımı giydikten sonra babam kapıyı kapattı. Birkaç dakika Dünya'ların evinin kapısı ile bakıştım. Gitmeden onunla konuşsam çok iyi olurdu ama onu bu saatte uyandırırsam , geziye ben değil cesedim giderdi. Uykusu varken aşırı sinirli oluyordu ve karşısındaki insanı hiçbir şekilde ciddiye almıyordu.
Dönüşte uğramayı aklımın bir köşesine not ettikten sonra merdivenlerden indim. Dışarı çıktığımda güneş beni tepeden selamlıyordu. Nisan ayının son gününde olduğumuzdan havalar yavaş yavaş ısınıyordu. Şansıma bugünde çok güzeldi.
Yaklaşıp on beş dakika sonra okuldaydım. Projedeki herkesi ve Dilek hocayı okulun bahçesinde görünce geç kaldığımı düşünsem de daha vakit vardı. Boş bankların birine oturduktan sonra etrafıma bakındım. Öğrencilerin bir kaçı telefonuyla uğraşıyordu , birkaçı müzik dinliyordu. Neden etraftaki insanlara karşı bu kadar soğuklardı acaba? Aynı ortama defalarca girmelerine rağmen neden hala birbirlerine tek kelime dahi etmemişlerdi? Barlas'ın bu projede olması fazlasıyla komikti çünkü o etrafında kim olursa olsun , istediği zaman muhabbet kurabilecek bir çocuktu. Beni tanımamasına rağmen , okuduğum kitabı görüp yanıma gelmiş insandı sonuçta.
Karşımdaki bankta oturan kızla göz göze geldiğimde gülümsedim. Kız bana sanki çok kötü bir şey yapmışım gibi gözlerini büyüttükten sonra hızlıca kafasını başka bir yöne doğru çevirdi. Bu neydi şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZ
Teen Fiction"Ya gerçekten ruhuna işleyecekti yazdığım satırlar , ya da umursamayıp bir köşeye fırlatacaktı mektubumu. Ben bir kere bile dokunamamıştım belki ona ama , umarım yazdıklarım dokunurdu. "