Zeynep'ten
Koridordaki koltukların birine oturmuş bekliyordum. Fazla sürmeden hemşire hanım ağlayarak dışarıya çıktı. Hızlıca ayağa kalkıp yanına gittim. Uzun uzun bana baktıktan sonra koşarak uzaklaştı yanımdan. Anlamadan ben bir şey yapmış olamazdım değil mi? Yanımda bile değildi ki.
Derin bir nefes alıp yanaklarımda kalan minik yaş damlalarını silerek odaya girdim. Girmemle minik bir çığlık attım. Kahvaltılıklar her yerdeydi.
"kerem?" doğru düzgün bakmadı bile yüzüme. Zorla yatar pozisyona geçip gözlerini kapattı.
"kahvaltını yapmadın mı?" açmadı gözlerini. Oflayarak baş ucundaki sandalyeye oturdum. Ne yapacağımı düşünürken hizmetli girdi içeriye.
"ah ne oldu buraya?"
"şeyy kahvaltılıklar döküldü."
"kahvaltılıklar mı döküldü? Canım ciddimisin sen?" başını eğdim. Kendi kendine söylenmeye başladı annem gibi.
"kahvaltılıklar dökülmüşmüş. Hamalınız var zaten. Dökün siz, biz toplarız." ayaklarımın yanındakileri süpürürken başını kaldırıp bana baktı.
"kaldır ayaklarını!" Başımı hızlı hızlı sallayıp ayaklarımı kaldırdım. Gözlerim dolmuştu ama ağlamamak için savaşıyordum.
Anlayamadığım bir zamanda kerem hızla kalkıp hizmetli bayanın kolunu tutup çevirdi. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken hizmetli bayan bağırıyordu.
"sen.karıma.az.önce.ne dedin?!"
"be ben özür dilerim"
"özür falan dileyemezsin. Kovuldun!"
"hı? Pardon?"
"kovuldun!"
"ne?! Siz beni kovamazsınız"
"öylemi? Az sonra görürsün. Çık şu odadan!"
"lütfen beyefendi saçmalamayın."
"ismini söyle"
"ismini söyle dedim sana!"
"tamam söyleme. Ben bulurum nasıl olsa"
"yavrum şuradan telefonumu uzatsana bana" koltuğun üzerindeki telefonu alıp ona verdim. Birşeyler yapıp kulağına koydu.
"alo Alper. Kardeşim, 1013 numaralı odaya gelebilirmisin hemen?"
"sağol bekliyorum" telefonu başucuna bırakıp elimi tuttu. Avucuma öpücük kondurdu. Endişeli bakışlarımı ona çevirdim.
"beni kovabileceğinizi düşünüyorsanız büyük yanılıyorsunuz. Ben tugay beyin isteği üzerine burada çalışıyorum" diyerek koltuğa oturdu hizmetli bayan.
"ağlama güzelim" sessizce fısıldadı. Alper bey gelene kadar ara ara bakıştık. Aslında o gözlerini çekmeden bana bakıyordu. Ben kendime gelip bakamadım ona.
Alper bey geldiğinde ayağa kalktım. Selamlaştık. Hizmetli bayana dönüp başını salladı.
"sema, yine mi sen?"
"tugayın yanına gitmek istiyorum" odadan çıkacakken Alper bey kolundan tuttu onu.
"konuşalım önce"
"kardeşim konuşulacak bir şey yok. Kendisine konulduğunu bildirdim ama ısrarla bana onu kovamayacağımı söyledi. Sen bir açıklığa kavuşturursan sevinirim."
"abi zaten sana saygısızlık yapan direkt kovulur. Bunu dillendirmene gerek bile yok. Eşyalarını topla sonra gidebilirsin sema."
"tugay"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ona Kadar Say
FanfictionONA KADAR SAY Başlangıç '14.08.16' On dokuz yaşına daha iki gün önce basmıştı Zeynep. Karnındaki bebeğinden habersiz, anne ve dedesiyle küçük bir kasabada yaşıyordu. Masum değildi. 'Masum' denilen kavramı çoktan geçmiş, saflığa giriş yapmıştı. Fazl...