41- Uçurum

2K 97 3
                                    

"Yağız ! " diye seslendim odamdan içeriye doğru. Televizyonun sesi alçaldı ve Yağız'ın erkeksi sesi kulağıma geldi.

"Ne var !" dedi bıkkınlıkla. Sürekli gürültü yaptığım için söylenip duruyordu. Eskisi gibi gecelerini dışarıda geçirdiğim günleri özlüyor olmalıydı. Yalnız kalmak istiyordu ve kesinlikle toplu bir evde yaşamayı özlüyordu.

"Pembe, renkli çizgileri olan, taşlı bir kutu gördün mü hiç ?" Dedim bağırarak. Bir süre sonra yanıt geldi.

"Nerede bıraktıysan oradadır. " gözlerini devirdiğini tahmin edebiliyordum. Televizyonun sesi tekrar yükseldi ve aradığım cevabı onda bulamayacağımı anlayarak yere çöktüm. Yıllar önce Arda'nın bana hediye ettiği, 'A' harfi ve sonsuzluk işaretinin iç içe geçtiği kolyeyi hiçbir yerde bulamıyordum. Arda beni fena azarlayacaktı. Dahası kalbi kırılacaktı.

Elimi şifonyerimin yanındaki kirli sepetime daldırdım. Elim bir süre kumaş parçalarının arasında gezerken dudağımı kemirdim. Kolyeyi bulamıyordum, sinirlerim bozulmaya başlıyordu.

Ayağa kalkarak yatağımın yanına geldim ve ellerimi yatağın yanındaki boşluklardan sokarak zinciri hissetmeyi umdum. Arayışım sürerken cebimdeki telefonum titreyerek dikkati üzerine çekti. Nefesimi üfledim ve bir elim yatakla minder arasındaki alanda gezerken diğer elimi telefonuma götürdüm.

"Naber, fıstık ?" Ezgi'nin neşeli gelen sesi keyfimi yerine getirirken ister istemez gülümsedim.

"İyiyim. " dedim mırıldanarak. Tırnağım bir çiviye takılınca inleyerek elimi kendime çektim.

"Bir sorun mu var ?" Sesi birden ciddileşmişti. Kaşlarını çattığını tahmin edebiliyordum.

"Lanet olası çivi, tırnağım kırıldı. " homurdanırken telefonu yanağıma yasladım ve başımı omzuma yatırdım. Tırnağımın ne derece hasar gördüğüne bakarken yatağıma çöktüm.

"Hayır, sanki başka bir sorunun var gibi. " acıyla inlerken kaşlarımı çattım. Ezgi bir sorunum olduğunu nereden anlamıştı ki ?

"Evime kamera falan mı yerleştirdin ?" Gülümsedim ve tırnağımla oynamayı bırakarak telefonu avcuma aldım. Boştaki elimi tekrar yatağın yanındaki aradan daldırdım.

"Bir sorun olduğunu biliyordum !" Arkadaşımın ciyaklamalarını işitince telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Telefonun diğer ucundan dolapların kapanıp açılma seslerini işittim. Evde olmalıydı.

Elim soğuk ve ince bir şeye temas edince düşünceler kafamın içinde tepinmeye başladı. Zinciri avcuma alarak çıkardım ve yüz hizama kadar kaldırdım. Zincir avcumdan düşerken parmaklarıma takılırken sonsuzluk işareti ve A harfi ileri geri sallanmaya başladı. Bu sefer ben ciyaklamaya ve olduğum yerde zıplamaya başladım. Kulağın diğer ucundan Ezgi'nin de benimle beraber çığlık atmaya ve bağırmaya başladığını işittim. Kendi tavırlarıma çekidüzen vererek yüzümde aptal bir gülümsemeyle bir süre onu dinledim. Sustuğunda ciğerlerinin hızla inip kalktığını, telefona çarpan nefesinden, haşırtı seslerinden anlayabiliyordum. Bir süre sessizliğe gömüldük.

"Niye çığlık atıyordun ?" Dedim gülerek.

"Ne biliyim,sen çığlık atıyordun diye. " nefesini düzene sokmaya çalıştığı için kelimeleri zar zor anlayabilmiştim. "Sen niye çığlık atıyordun ?" Sorusunun ardından gözlerim elimdeki kolyeye kaydı. Telefondan poşet sesleri geliyordu ve bir süre sonra Ezgi'nin ağzını şapırdattığını duydum. Bir şeyler yiyordu.

"Uzun zaman önce Arda'nın hediye ettiği kolyeyi kaybetmiştim ama şimdi buldum. "

"Bir ara Arda'nın iş yerini ziyaret etmelisin. " konuyu değiştirdiğini geç anlayarak bir süre kafamdaki düşünceleri birleştirmeye çalıştım. Kaşlarım çatıldı ve yatağa oturdum.

Gerçekle YüzleşmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin