HESAP VERME ZAMANI

89 11 0
                                        

Multi medya: ceren

Alarmın sesiyle gözlerimi açarken kendime gelmeye çalışıyordum. Başımdaki ağrı gitmişti. Midem bulanmıyordu. Ve üzerimde bayat içki kokusu yoktu. Alarmı kapatıp yataktan kalktım. Lavaboya girip rutin işlerimi halledip çıktım. Çantam hala okulda olduğu için yanımda çanta götürme isteği duymamıştım. Dolabıma yönelip ne giysem diye düşünürken altıma siyah yüksek bel dar paça pantolonumu üzerimede yarım düz siyah tişörtümü giydim. Göz kalemi mi çekip saçımı at kuruğu yaptım.

Odamdan dışarı çıktım. Masaya baktım her zamanki gibi yine 3 tabak vardı. Üvey babam uyanmadan evden çıktım. Çünkü ona vermem gereken büyük bir hesabım vardı. Sahile kadar hızlı adımlarla inmiştim. Sepultura ordaydı. Yanına gidip başını okşadım. " N'ber? Sepultura üzgünüm ama okula gitmem gerekiyor. Okul çıkışı beni beklesen olmaz mı?" inleme olarak çıkardığı ses olmaz der gibiydi ama başka çağremde yoktu. Okula gitmeliydim. Sepultura arkasını dönüp giderken bişey diyememiştim. Ağır adımlarla okula geri döndüğümde Ceren ve grubu beni kapıda bekliyorlardı. Yanlarından geçerken söyledikleri tek bir kelimeye bile gücenmemiştim çünkü üstüme alınmıyordum. Sınıfa girmemle " ooo ezik sonunda okula gelebildi." gibi benzer cümleler kurulmuştu. Umursamadım boşverdim. Ama artık yeter bence niye boşveriyorum ki? Niye değişmiyorum ben? Ya da niye değişemiyorum ben?

Öğretmen masasının altındaki küçük dolaba tıkıştırılmış çantamı yanıma aldım. Ders başladığında almam gereken notları aldım. Kısacası dersi dinledim. En azından beynim derslere basıyordu.

Okul sonu sahile indiğimde Sepultura'yı görememiştim. Gelmemişmiydi? Bi süre daha bekledikten sonra etrafıma baktım. Ben geldiğimden beri yan bankta oturan kadının belki onu görmüş olacağını düşünerek yanına gittim. "Merhaba efendim. Rahatsız ediyorum ama size bişey sormak istiyorum." ben kadının bana açtığı yere otururken kadın bakışlarını bana çevirdi. " Merhaba, ne soracaktın?"  Derin bir iç çekerek başladım. "Buralarda siyah bir pitbull gördünüzmü? Yaklaşık 1 yaşında falandı." kadın bir süre sessiz kaldı. Hatırlamaya çalışıyordu sanırım. " Evet gördüm. Sen gelmeden yarım saat önce genç bi çocuk tasmasına zincir takıp götürdü. Sanırım sahibiydi. Çünkü sürekli  'gitmeliyiz sepultura hadi' gibi cümleler kuruyordu. Ama köpek gitmek istemiyor gibi duruyordu."  onaylarcasına başımı sallayıp kadının yanından kalktım. Ne yani şimdi sepultura'ya içimi dökemeyecek miyim ben? Yine bir umut sahilde biraz daha bekledim Sepultura'yı ama gelmedi. Yavaş yavaş ilerlerken hangi ara eve geldiğimi fark etmemiştim. Kapıdan içeri girip direk odama yöneldim. Aklımda olan tek şey Sepultura'ydı. Çünkü sadece o beni anlayabiliyordu.

Daha fazla dayanamayıp tekrar sahile indim. Aynı banka tekrar oturup beklemeye başladım. Hava kararmıştı. Güneş tamammen yok olmuş ay yükselmenin sevinciyle dünyaya gülümsüyordu. Sahilde sabahkine kıyasla daha şiddetli dalgalar vardı. Cebimden telefonumu çıkarıp saate baktım. Saat 11'i çeyrek geçiyordu. Belki bi umut sesimi duyar diye "Sepultura, sana ihtiyacım var." dedim. Ama ne yazıkki sahildeki dalgaların kıyıya vurarken çıkardığı sesten başka bi ses yoktu. Yapacak başka bir şey de yoktu. Bacaklarımı kendime çekip elimle bağladım. Çenemi dizlerime koyup sessizce denizi izlemeye başladım. Deniz güneşin yok oluşuyla bütün saydamlığını kaybetmişti. Ay'sa sanki güneşten intikam almak için denizin içini göstermemekte kararlı gibi daha az parlıyordu. Deniz ise çağrezisce güneşi bekliyordu.

Ben böyle devam eden düşüncülerimle gözlerimi kapattım. Bir süre sonra omuzumda hisettiğim el ile ensemdeki tüyler dikleşirken yerimden fırladım. O anın korkusuyla hızlı nefes alıp verirken gördüğüm kişiyle derin bir nefes aldım. Üvey babam karşımda sinirli ama bi o kadarda endişeli gözlerle bana bakıyordu. Elimdeki telofonuma baktım saat bir'i yirmi yedi geçiyordu.  Kollarımı üvey babama dolayıp göz yaşlarımın akmasına izin verdim. "Çok özür dilerim baba." dediğimde hıçkırıyordum. Ağladığımı fark ettiğinde sarılmayı bırakıp yüzümü avuçlarının arasına aldı. " Tamam, ağlama hem niye ağlıyorsun ki?" dediğinde bende kendimi sorguya çektim. Niye ağlıyordum ki ben? Ağlayacak ne vardı? İç sesimden cevap bekliyordum. Çünkü salaksın kızım sen, ezik olmadığın halde kendini ezik görüyorsun. Neden? Ağlamak zorunda değilsin. Defol git içinden ağlasana be. Ne diye dıştan ağlayıp elaleme hesap vermek zorunda bırakıyorsun ki. Bende burada kendimi yoruyorum, bıktım ama.
Kendime daha doğrusu kendi  iç sesime hayret ediyordum. Bu benim iç sesim miydi?

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip babama - üvey babama - baktım. "Açıklama yapmam gerekiyor değil mi?" dediğimde elerini yüzümden çekip yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirdi. "Evet küçük hanım, başın belada. İnandırıcı nedenlerin olsa iyi olur." üvey babamın dedikleriyle başımı eyip parmaklarımla oynamaya başladım. "Önce şuraya bi otursak olmaz mı?" elimle bankı işaret edip banka yerleştim. Üvey babamda yanıma gelip oturduğunda "Sen sor ben cevaplayayım." dedim. Üvey babam gözlerini gözlerime dikip "Barda ne işin vardı?" diye sordu. Önce ne diyeceğimi bilmesem de doğruyu söyleyip inanmasını beklemekten başka çağrem olmadığı anladım. "Şey... Sadece biraz kafamı dağıtmak istemiştim." başım yavaş yavaş öne eğiliyordu. "Seni anlıyorum ama keşke gelip benimle konuşup kafanı dağıtmak istediğini söyleseydin. Ayrıca eve niye o kadar geçiktin. Senin için ne kadar endişelendiğimi biliyormusun sen! Derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti. "Sana bir şey oldu diye aklım gitti. Ya hiç eve gelemeseydin ne olurdu? Ya sana bişey olsaydı ?
Gözlerim dolmuştu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne yapayım biraz içmek istemiştim sadece. Tamam haklıydı kabul ediyorum. "Gerçekten özür dilerim." kafasını bir aşağıya bi yukarı sallıyordu. "Beni nasıl bu kadar çabuk buldun?" konuyu değiştirmek için merak ettiğim soruyu ortaya attım. İlk geldiğinde saat biri yirmi yedi geçiyordu. Babamsa eve birde geliyordu. Benim olmadığımı fark edip sahile kadar inmesi neredeyse yarım saatini alırdı.
" Çok kolay oldu."  ben hala tam cevabımı alamamıştım. "Ama nasıl?"
Bakışlarını gök yüzüne çevirip "seni küçüklüğünden beri tanıyorum Ada. Senin en çok neyi sevip neyi sevmediğini en iyi ben bilirim. Mesela en çok karanlığı seversin çünkü siyahtır,gizemlidir ve en önemlisi senin sakinleşebildiğin tek ortamdır. Mesela en çok yavaşlığı sevmessin çünkü sen hızı seversin. Yavaşlık sana heyecan vermiyor. Öyle değilmi?" üvey babamın beni bu kadar iyi tanıdığını bilmiyordum ve şaşırmıştım. Başımı onaylarcasına sallarken aynı zamanda da "Öyle." demiştim. Bir süre daha sessizce oturup konuştuk.

Eve geldiğimizde Ceren koltukta oturmuş tırnağının kenarındaki etleri kemiriyordu. Bizi fark ettiğinde hemen ayaklanarak "Bıktım!" diye çemkirdi. Üvey babamla ben cerene 'ha?' bakışlarımızı atarken ceren iki üç adımda yanımıza geldi. "Bıktım anlıyormusunuz bıktım! Yeter baba şu beslemeye değer vermeyi bırak o senin verdiğin değeri hak etmiyor. O ezik tammamı , o beslemenin teki. Lanet olsun ki geldiği günden beri ona daha çok değer veriyorsun! Sürekli geceleri onu aramaktan bıkmadın mı?"

Bir cerene bir de babamın -üvey babamın- ne diyeceğine bakıyordum. Ceren kıskançlık krizine girmişti yine. Bense sözlerine kırılmıştım ve yine gözlerim dolmaya başlamıştı. "sakın ağlama gerzek kız! Ne diye ağlayıpta Ceren'i mutlu ediyorsun kıskanıyor işte seni. Şu sümsüğün sözlerini takmayı bırak." iç sesimden korkmaya başlamıştım. Üvey babama baktığımda sinirden patlamak üzereydi. "Ceren ağzını topla! Sen ne dediğinin farkında mısın? O senin kardeşin! Anladın mı? Sakın bir daha o kelimeleri Ada için kullanma yoksa sonu gerçekten hayırlı olmaz!" dediğinde gerçekten tehditkar görünüyordu. Ceren kollarını birbirine kenetleyip odasına giderken " O benim kardeşim değil! O beslemenin teki! Ayrıca ezik, sonuna kadar da ezik kalacaksın!" Ceren kapısını çarparak odasına girdiğinde üvey babam bana dönerek "Onu boşver, sen kendini üzme sonra ben onunla konuşurum. Şimdi sen yat uyu." derken sırtımı sıvazlıyordu. Odama çıkıp pijamalarımı giydim. Lavobaya girip elimi yüzümü yıkadım. Uykum pek yoktu ama uyuyacaktım. Düşüncelerimin beni ele geçirmesine izin veremezdim. Yatağıma yerleşip bacaklarımı kendime çektim. Çarşafı başımın üstüne kadar örtüp gözlerimi sıkıca kapattım. Bi süre nefesimi dinlerken uyuduğumun farkına varmamıştım...

pitbullHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin