YARA!

66 8 0
                                    

Gözlerim yavaş yavaş açılırken hiç bir yerimi kıpırdatamıyordum. Gözlerim tamamen açıldığında bir sandalyede bağlı olduğumu fark ettim.

Oda koridorlarda dolaşırken girdiğim oda gibiydi. Tek farkı zincirler yoktu. Örümcek farklı bir köşedeydi ve tepede loş ışık yayan bir ampul vardı. Karşımda duran Güney yanındaki küçük masayı inceliyordu.

"Bana ne yapacaksın?" diye sorduğumda. Arkasını döndü. Bana doğru gelip eğildi. "Bilmiyorum, sen seçeceksin!" dedi düz bir ses ile. Masaya tekrar gidip bir eline bir muşta aldı "Kemiklerini kırmamı ister misin? Ya da "  elindeki muştayı masaya bırakıp eline kasap bıçağı aldı. "Seni doğrayabilirim!" dedikten sonra elindeki bıçağı bırakıp eline susturucu takılmış bir silah aldı. " ya da hiç acı çekmeden direk beyninden seni öbür dünyaya gönderebilirim." dedi ve elindeki tabancayıda masaya geri koydu. Yanıma tekrar gelip "hangisi?" diye sordu. Bu kadar acımasız olabiliyormuydu? "Hiç biri! Ben gitmek istiyorum." dedim. Küçük bir kahkaha attı. Masaya geri dönüp eline küçük bir çakı aldı. O sırada gözümden bir damla yaş aktı.  Yanıma gelip tişörtümün kolunu sıyırdı. "Bırak beni gidim!" dedim. Aslında korkmuyordum. Canımın acımasına alışmıştım. Çakının ucunu derime bastırıp aşağıya doğru yavaş yavaş indirmeye başladı. Çakının her aşağıya inmesinde kanlar çoğalıyordu. Çakıyı çektikten sonra gözümden bir yaş daha düştü. Kolumda yanma hissetmeye başlamıştım. Artık o kadar çok kanıyordu ki kanlar yere damlamaya başlamıştı. "Bırak beni! " dedim bu sefer kesin bir sesle. Ama beni duymazdan geliyordu.

Eline aldığı küçük cam parçasını çakıyla kestiği yerin yanına yerleştirdi. Camı bastırıp aşağıya doğru indirdi. Dişlerimi sıkıyordum. Ve o sıra gözümden bir yaş daha geldi.
Tam elindeki camla masaya dönüyordu ki ayağımı uzatıp düşmesini sağladım. Artık kurtulmanın zamanı gelmişti. Düştüğünde elindeki camı da düşürdü. Daha doğrusu düştüğünde cam eline battı ve bu sayede camı bırakmak zorunda kaldı. Ayağa yavaşça kalkıp homurdanarak masaya yürüdü ve eline kasap bıçağını aldı. 

Kendimi sarsıp düşürdüm. Elimi cama uzatıp camı elime aldım. İpleri hızlıca kesmeye başladım. Elimdeki ipleri çözdüğümde çözdüğümü belli etmemeye çalıştım. Güney elindeki kasap bıçağını masaya bırakıp beni düzeltti. Bana arkası dönük olduğu için beni görmüyordu. Hemen ayaklarımıda çözdüm. Kolumdaki yara işimi zorlaştırıyordu.

Camı tekrar elime alıp sandalyeden kalktım. Güney'in boğazına yapışıp camı kesmeyecek kadar batırdım. "Masadan uzaklaş!" dedim. Tek elime masadaki silahı aldım ve güneyi fırlattım. Silahı ona doğrultup "Sakın kıpırdama!" dedim. "tamam sakin ol!" diyen güneyin gözündeki telaş görülmeye değerdi. Çakı yı alıp arka cebime koydum. Yedek mermileride diğer arka cebime koydum. Sonra kapıya doğru yöneldim. Güney korku dolu gözlerle bakıyordu. Kapı yı açıp dışarı çıktım. Yine o koridorlardaydım. Lanet koridorlarda...

Yaklaşık yarım saattir koridorlarda ilerliyordum. Karşıma takım elbiseli bi adam çıkmıştı. Yanına gidip silahı arkadan kafasına doğrulttum. "Çıkış nerede?" dedim. Adam eliyle geldiğim koridoru gösterdi. "İlerle o zaman !" diye azarladım adamı. Adam yaklaşık yarım saatin sonunda beni çıkışa getirmişti. Aslında beni kızın yanına götürüp , kandıracağını düşünmüştüm. Adamın kafasına silahın arkasıyla vurup bayılmasını sağladım. Sonrada koşmaya...

Ormanlık bir yerdeydim. Ana yolu arıyordum. Ve işte ana yol. Bulmanın sevinciyle daha hızlı koşmaya başladım. Ama umutsuz vaka olarak sonuçlanmıştı. Hiç araba geçmiyordu.

Ana yolda yürüyordum. Yürüyordum. Yürüyordum ve yürümeye de devam ediyordum. En sonunda şehre gelmiştim. Çok yorulmuş olsamda bir kere bile dinlenmemiştim.

¿?¿?¿?¿?¿?¿?

Sahile gelmiştim. Sepultura bankta oturuyordu. Çantamda yanındaydı. Yanına koşup sepultura'ya sarıldım. "Seni çok özledim sepultura." derken hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Göz yaşlarım Sepultura'nın tüylerini ıslatıyordu. Kolumdaki yaranın kanaması durmamıştı. Çantamdan bir tişört alıp kolunu yırttım. Daha sonra kanayan yaralarımı sarıp sıkıca bağladım.  Telefonumu aldım aramalarıma baktım en çok arayan babam ve tolga idi. Emre sadece 53 kere aramıştı. Tarihe bakılacak olursa ortalıkta sadece iki gün yoktum.

Sepultura'ya olan biten her şeyi en ufak ayrıntısına kadar anlatmıştım. Bir kardeşim olduğunu ve onu nasıl terk ettiğimi... Hava kararmıştı ve sepultura'da gitmek zorunda kalmıştı. Yalnızdım yine... Kıyıya vuran dalgaların sesi ortamdaki sessizliği bozan tek şeydi. Yavaşça banktan kalkıp bara doğru ilerledim. İçeri girip masalarda her hangi birine oturdum. Elime bir bardak içki alıp içmeye başladım. Sarhoş olmak istemediğim için bir bardaktan fazlasını geçmedim. Saatlerce kıvrak bedenlerin müzik eşliğinde dans edişlerini izledim. Sıkıldığım için bardan çıkıp ıssız sokaklarda dolaşmaya başladım. Çok yorgundum ve uykum vardı. Uyumak için şu anda en güvenli yer uçurumdu. Ama orası çok uzak olduğu için önce depoya gittim. Çantamdan deponun anahtarını bulup kapıyı açtım. Motorumu alıp depoyu tekrar kilitledim.

¿?¿?¿?¿?¿?¿?

Uçurumun kenarındaydım. Ayaklarımı aşağıya sarkıtıp geriye doğru yattım. Yara kolumda sancı yapıyordu ve yarama bağladığım tişörtümün kolunu tamamen kan yapmıştı. Canım yanıyordu, ama yaramdan dolayı değil içimde oluşan yaradan dolayı canım yanıyordu.

Kıskançlığım yüzünden kardeşimi terk etmiştim. Onu kötülere sürüklemiştim ve iyi bir abla olamamıştım. Kendimden bu yüzden nefret ediyordum. Ama bir yolunu bulacaktım. Kardeşime kendimi affettirecektim. Bunu yapabilirdim. Sanırım...

Göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Daha fazla dayanamadan kendimi uykuya bırakmıştım...

Okuyan, yorum yapan ve vote veren herkeze teşekür ederim. Bu bölüm biraz kısa oldu. O yüzden kusura bakmayın... 

Zaman ayırdığınız için teşekürler...
<3
         

pitbullHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin