Multi medya: ADA :)
Bu arada söylemek istedim bölüm tam 999 kelime asjsjsj :DTolga'ya sarılma işim bittiğinde kalktığım yere geri oturdum. Tolga'da yanıma oturdu. Çantamı kucağıma alıp iki kolumun arasında sıkıştırdım. Belkide yaşadıklarımı tolga'ya anlatmalıydım. Ama anlatsam ne olcakdı ki. Hiçbir şey...
Yıllar sonra kardeşimin olduğunu öğrendim. Üvey annemin benden neden nefret ettiğini, üvey ablamın neden beni sevmediğini yıllar sonra öğrendim. Acaba daha bilmediğim neler var. Geçmişimin benden sakladığı daha başka ne var?...
Düşüncelerim gözümü doldururken gözümün önünde sallanan el ile kendime gelirken göz yaşımın akmaması için çabalıyordum. Tolga "Neyin var?" diye sorunca kafamı ona çevirdim. "Hiç bir şey?" diyerek geçiştirmeyi denedim. Ya başarılı olacaktım ya da başarısız. "Anlatmak istersen her zaman açığım." dediğinde pekde başarılı olamadığımı anladım. En azından zorlamamıştı. Kafamı telefonumun kırılmış parçalarına çevirdim. "ihtiyacım olursa anlatırım." dedim sakin bir sesle.
Aslında benim ihtiyacım birine derdimi anlatmak değildi. Benim ihtiyacım biraz sessizlik, yaşadıklarımı unutmak ve de sıcak iki kol... Ama bunların hepsi çok zor. Benim için...
Ayağa kalkıp çantamı omzuma astım. İnşaattanın önüne çıkıp havaya baktım. Bayağı kararmıştı. Omzumun ütünden tolgaya bakıp "Nereye gidiyordun?" diye sordum. Ayağa kalkıp yanıma geldi. "Dolaşıyordum." dedi. Pek inanmamıştım ama olsun. "Hadi beraber dolaşalım." dedim ve motorumun yanına gittim. Onaylarcasına kafasını sallayıp motoruna atladı. Çantamın iki kolunu geçirip motoruma bindim.
Önde tolga hemen yanında da ben boş yolda ilerliyorduk. Saatin 12'yi geçtiğine adım gibi emindim. Havada bulut yoktu. Yıldızlar tüm gücüyle kendilerini gösteriyorlardı. Yalnız değillerdi. En azından bir işe yarıyorlardı. Ben yalnızdım. Hiç bir işe yaramayan aptal bi kızdım. Katil bile olmuştum ben. O an ne düşünüyordum ki.
Kolumdaki acıyla sessizce inledim. Neden çok ağrıyordu bu yara artık geçmesi lazımdı. Kolumdaki acıyı unutmaya çalışarak kendimi yola ve yüzüme gelen sıcak rüzgara bıraktım.
Bir süre sonra ormana gelmiştik. Motorları bir yere park edip ağacın gövdesine yaslandık. Tolganın telefonuna mesaj gelince kafamı tolgaya çevirdim. Arka cebinden telefonu çıkarıp ekrana baktı. Sonrada bana... Ayağa kalkıp biraz ilerledikten sonra durdu. Telefonunda her ne yazıyorsa ona cevap verdiğinden adım gibi emindim. Bir süre daha mesajlaştıktan sonra tekrar yanıma gelip ağaca yaslandı. Önce kim olduğunu söylemesini bekledim. Ama söylemedi. Bende onun söylemesini daha fazla beklemeden "Kimdi?" diye sordum. Bir süre sanki ben hiç konuşmamışım gibi bekledi. Ama duyduğundan emindim.
"Arkadaşım sadece." dedi. İstediğim cevap bu değildi ama daha fazla ısrar etmeyecektim. "peki." dedim. Yerden bulduğum dal parçasını elime alıp oynamaya başladım. Sonra yere
-toprağa- bir şeyler çizdim.Canım aşırı derecede sıkılmıştı. Bu yüzden ayağa kalktım. Belki yürümek iyi gelebilirdi. Tolga "Nereye?" derken çantamı yerden kaldırıyordum.
"Öylesine, canım sıkıldı biraz dolaşacağım." dedim. Bişey demeden ağaca iyice yaslandı. Bende yürümeye başladım.
Tolga görünürden çıkmıştı. Umarım yolumu kaybetmezdim. Yere çömelip çantamı omzumdan aşağıya indirdim. Fermuarı açıp içinden bir şişe su aldım. Sonra hemen geri kapattım ve omzuma geçirdim. Silahı görmeye daha fazla dayanamazdım.
Şişenin kapağını açıp bir yudum aldım. İkinci yudumu tam almak üzereyken arkamda bir dal kırıldı. Arkamı hızla dönmemle ağaca yapışmam bir oldu. Çantam omzumdan düşmüştü ve karşımda duran kişinin gözlerine bakmaktan başka bir şey yapmıyordum. Ya da yapamıyordum...
"B- burada ne arıyorsun?" dedim. Kelimeler ağzımdan zar zor çıkıyordu.
"Seni özlemiş olma ihtimalim sence yüzde kaç?" dedi. Yapıştığım ağaçta doğrularak "Yüzde sıfır..." dedim. Burada olmaması gerekiyordu. Ama buradaydı...
"Bence yüzde yüz." dedi fısıldayarak. Olumsuz anlamda başımı salladım. Ağaçtan ayrılarak çantamı yerden kaldırıp silkeledim. Yanıma gelerek "Yüzüme çarptığın kapıyı unutmadım." dedi. Ardından da sırıttı. "Haketmiştin." dedim çıkışarak. Benim yapıştığım ağaca yaslanıp kollarını birbirine kenetledi. Başını gülüşünü saklamak için öne eğdi. Aslında o gülüşünü görmek isterdim. Niye eğdin ki başını...
"Haketmiş olabilirim." dedi. Tabiki de haketmişti. Sevmediği bir kızı öpemezdi. Hele de sevgilisi varken.
Derin bir nefes alıp "Biz ayrıldık." dedi. Ne dediğini anlamaya çalışarak "Ha?!" dedim. Doğrularak gökyüzüne baktı. "Deniz ve ben ayrıldık." dedi. Oh iyi olmuş hıh. Canıma değsin...
"Beni ilgilendirmiyor, değil mi Emre? Bu senin sorunun." dedim. Yapmacık bir gülümsemeyle. Oysa yanıma gelip "Aslında seni ilgilendiriyor." dedi.
Olabildiğince derin bir nefes alıp "Nasıl?" diye sordum. Hafifçe kıkırdadı.
"Ona onu sevmediğimi söyledim." dedi. İçimde halay çeken kelebekler uçuşmaya başlamıştı.
"Benimle ne alakası var peki bunun." dedim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ve ağzımdan bu cümle çıkmıştı. Emre kulağıma yaklaşarak "Senin küçük beyinlin olmayı özledim." dedi ve geri çekildi.
Bu sefer onun kulağına ben yaklaşarak "O zaman daha çok özleyeceksin." dedim sırıtarak. Aslında o hala benim küçük beyinlimdi ama olsun. Arkamı döndüm ve yürümeye başladım.
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm ama hala gelemedim. Sanırım kayboldum.
Arkamı döndüm ve karşımda Emre'yi gördüğüm için çok mutlu oldum. İyi ki beni bırakıp gitmemişti.Ağır adımlarla Emre'ye doğru yürüdüm. "Emree... Şeeey sanırımm benn yolumuu unuttummm..." dedim bütün kelimeleri uzatarak.
Emre gülümsemeye başlamıştı. "Omro... Şoooy sonoromm bonn yolomoo onottommm." dedi. Ağzıma ökenmişti. Pislik! Küçük beyinli işte hıh...
Gözlerimi devirip önüme döndüm. Emre "Tamam hadi tamam gel." dedi. Emre yürümeye başlayınca bende yürümeye başladım. Yaklaşık 10 dakka sonra tolganın yanına gelmiştik. Bir süre oturup motorlarımızın yanına gittik. Onlar sürüyordu bense sadece onların nereye gittiğini öğrenmeye çalışıyordum...
¿?¿?¿?¿?¿?¿?
Büyük villa türü bir eve gelmiştik. Ev iki katlıydı. Kırık beyaz ve mor renklerinden oluşuyordu. Ve bahçesi tek kelimeyle muhteşemdi. Ben eve hayranlıkla bakarken tolga ve emre kolumdan tutup beni içeri sürüklediler. Koltuklar ve biblolar özenle yerleştirilmişti. Yukarı çıkan ahşap görünümlü merdiven de vardı. " Burası neresi?" diye sordum. Emre "Evim." dedi. Ve koltuğa geçip oturdu. Tolgada emrenin karşısına geçti. Bende ayakta masanın ortasındaki poşetlere bakıyordum. Emre poşetleri eline alıp ayağa kalktı. Poşetleri bana uzatırken "Bu poşetlerde giyebileceğin kıyafetler var hepsini Ayten abla aldı. Yukarıda sana bi oda yaptım. Gece evden atıldığını söyledi. Ve kaç gündür banyo yapmıyorsun sen? Çok kirlenmişsin yukarıda ki son koridorun 2. Kapısı banyoya açılıyor 1. Kapısıda zaten senin odan..." dedi. Poşetleri emreye iterek gülümsedim ve kapıya yöneldim.
"Gerçekten teşekür ederim ama ben bunları kabul edemem. Bana acımana gerek yok." dedim. Emre arkamdan gelip kolumu tuttu. Tuttuğu yer yarama gelince sessizce inledim. Emre de duymuş olacakki elini hemen çekti.
Sessizce "Özür dilerim." dedi. Sesi ilk defa üzgün çıkıyordu. Elimle yaramın olduğu yeri tutarak "Sorun değil." dedim. Kapıya dönüp koluna asıldım. Kapıyı açıp dışarı çıktım.
Etraf dönmeye başlamıştı. Dizlerimin üstüne çöktüğümü hissettim. Ve ufak bir haykırış... etrafın dönmesi git gide hızlanırken gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Ve sonunda gözlerim kapanmış vücudum yere yığılmıştı.
Gerisi karanlık...
Zaman ayırdığınız için teşekkürler. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pitbull
Teen FictionHer gün ayrı bir darbeyle yere düşen, kendi yanlızlığına terk edilmiş, zengin bir üvey ailenin eline düşmüş, öz aileni hatırlamaya zahmet etmeyecek kadar nefret ediyorken en fazla ne yapabilirsin? Söylesene ne yapabilirsin? Herkez tarafından ezik gö...