Büyük beyaz yatağa oturdum ve duvarda asılı olan insan portrelerine bakmaya başladım. Hepsinin göz renginin Deamon'ınkiler ile aynı olması dikkatimi çekmişti. Portreler tüm duvar boyunca yayılmıştı ve hepsininin yüzünde aynı gülümseme vardı, otel odasını ilk gördüğümde yüzümde oluşan gülümseme gibi. Yorgun gözüküyorlardı ve otelin rahat yataklarını denemek için sabırsızlardı.
David yanıma geldi ve kafasını göbeğime yaslarken "O garip biri." diye fısıldadı. Deamon'dan bahsediyordu.
"Hayır"diyerek onu reddettim "Sadece otelde yeni birilerini görmeye alışık olmamalı." Yani mantıklı düşünmek gerekirse eğer, böyle bir oteli fazla kişinin tercih edebileceğini düşünmüyordum.
Umursamazca kafasını salladı "Tom böyle garip yerler bulmakta uzmandır" göbeğimde uyuya kalacağını biliyordum "bence iyi yapmış en azından alkol kullandığımız için yakalanmaktan korkmayacağımız bir yer bulduk. Artık rahatça kafayı bulabilirim." Sırıtıyordu.
Kendi kendimize yaptığımız içki dolu eğlence partilerinden polis baskını yediğimiz için kaç kez kaçtığımızı hatırlayarak gülümsedim. Eskiyi özlüyordum.
"Onu bilirsin" Davidi taklit ederek gözlerimi kapadım "Issız yerler bulmak uzmanlık alanıdır."
"Bilmez miyim." Lisenin başında gittiğimiz kamp gezisini hatırladığına adım gibi emindim.
Uzun bir sessizlikten sonra David'in sırtı düzenli aralıklarla inip kalkmaya başladığında uyuduğunu anlamıştım fakat onun aksine benim gözlerim kapanmak istemiyordu.Fazlasıyla susamıştım ve boğazımdaki kuruluk hissi uyumamı zorlaştırıyordu.
Ayağımla David'i dürttüm ve merakla sordum "Hey, yanında su var mı ?" Kuruyan boğazım sesimin sonlara doğru kısılmasına neden olmuştu. Onu rahatsız ettiğim için kaşlarını çattı ve karnımdan kalkarak uyumaya devam etti. Lanet olası otel odasında küçük bir minibar dahi yoktu. Ayağa kalktım ve Lily'nin odasına gitmeyi düşündüm , yanında su olmadan hiçbir yere gitmeyeceğini biliyordum. İspanyollar böyle insanlardı, klişe ve her daim her şeye hazırlıklı.
Tahta kapıyı aralayıp yan odaya doğru yürümeye başladım ama Danny'nin tüm koridorda yankılanan horlama sesi beni bu fikrimden uzaklaştırdı , onları rahatsız etmek istediğim en son şeydi.
Aklıma Deamon'un otele girmeden önce gösterdiği lobinin yanındaki yemekhane geldi. Orada su bulabileceğime emindim. Yani kocaman yemekhanede elbetteki su bulabilirdim.
Merdivenin başındaki kırmızı sert kapıyı ses çıkartmamaya çalışarak açtım ve Servis Dışı kalmış telefonumun ışığı ile merdivende yönümü bulmayı denedim. Ayaklarım düz zemine bastığında yemekhanenin yerini hemen hatırlamıştım.Duvarda yukarıda duran avizenin ışığını bulmaya çalıştım ama elime gelen tek şey kömür siyahı toz parçalarıydı. Ellerimi üzerime sirkeledim ve yarısına kadar açık duran yemekhane kapısına doğru ilerledim.
"Nora?"
İsmimin söylendiğini duyduğumda ani bir şekilde arkamı döndüm fakat görebildiğim tek şey lobi masasından başka bir şey değildi . Kafamı salladım ve boğazımdaki kuruluk hissine karşı gelemeyerek zaten hali hazırda açık olan yemekhane kapısını daha çok itekledim.
"Nora."
İsmim yeniden fısıltı ile karışık bir şekilde kulağımda yankılanmıştı, bu kez sesimi yükselterek sordum "kim var orada?"
"Nora."
Sesin yemekhanenin içinden geldiğini anlamıştım ama oraya bakabilecek cesarete sahip değildim ,üzerimdeki gözleri hissedebiliyordum. Telefonumun ışığını kapadım ve olduğum yerde durarak etrafı kolaçan etmeye başladım. "Bu bir şakaysa sonunda gülen ben olmayacağım!." Bu sefer bağırmak yerine sakince konuşmuştum.
"David sen misin?" Işığı açıp yemekhanenin içine doğru tuttum ama kimseyi göremeyince onu yeniden kapattım. Görebileceğim şeyden korkuyordum. Bu yüzden ışığın kapalı olması ve az şey görmek beni güvende hissettiriyordu.
Merdivenlere doğru koşup yatağın içine girmek için büyük bir istek duyuyordum ama ayaklarım buna izin vermiyordu. Olduğum yerde durup bir şeyler görmeye çalışıyordum ,merakım adeta beni olduğum yere sabitlemişti.
Uzun süreli bir sessizlikten sonra yakınımdan gelen güçlü bir ses ile birkaç adım geriledim. Demirin fayans üzerinde çıkarttığı sese benziyordu . "Deamon"diye bağırdım. Bu saate burada ondan başka birinin olabileceğini düşünmemiştim. Ama gördüğüm tek şey tüm bu karanlığın içinde inci gibi parlayan beyaz bir tendi.
"Bu da ne?" ona doğru ilerledim, teni o kadar parlaktı ki ona doğru ilerlemeyi durduramıyordum. Sadece sırtını görebildiğim adam ani bir hareketle arkasını döndüğünde onun Sebastian olduğunu anladım. "Tanrım!" Masadan destek almak isterken üzerindeki vazoyu yere düşürdüm "Burada ne arıyorsun?"Çıplak bedenindeki organları sanki dışarı çıkmak istercesine derisini zorluyordu.
Yüzü tamamiylen bana döndüğünde daha çok irkilerek geri çekildim. Gözlerimi kırpıştırdım, gördüğüm şeyi idrak edemiyordum. Eskiden mavi olan büyük gözleri yerlerinde yoktu, gözlerinden akan kan tüm yüzüne yayılmıştı, tıpkı yeni oyulmuş gibiydiler. O kadar çok kan vardı ki bu onu boğuyordu. Ağzı yardım istercesine sonuna kadar açıktı ve kesilmiş parmaklarıyla bana doğru uzanmaya çalışıyordu fakat aramızdaki uzun masa buna izin vermedi. Bana ulaşmayı o kadar çok kafasına koymuştu ki masayı hiçe sayarak ilerlemeye devam etti. Hızı beni sendeletti. Ellerim titriyordu ve göz yaşlarım istemsizce gözlerimden süzülmeye başlamıştı. Beynim gördüğü şeyi kabul etmek istemiyordu, bu yüzden gözlerim karardı. Dizlerim beni harekete geçirmek adına tir tir titriyordu. Bu sadece bir rüyaydı, sadece küçük saçma bir rüya. Sebastian'ı bu hale hiçbir şey getiremezdi.
Sen ve saçma rüyaların Nora, çocukluğundan beri kabuslarından asla kurtulamadın.
Kendime inanamayacağım bir hızda merdivenlere yöneldim . Işığa ihtiyaç dahi duymamıştım. Arkamda varlığını hissedebiliyordum , eğer durursam kesik parmaklarının üzerimde bırakacağı hissi düşünüyordum. Açık bıraktığım kırmızı kapıyı kapatmadan odaya doğru koştum ve tahta kapıyı sertçe çarptım.Çıkarttığım ses dolayısıyla David yataktan kalkmış korku dolu gözlerle bana bakıyordu "Sen iyi misin? "Titreyen bacaklarım ne kadar korktuğumu ele verirken kararan gözlerim nedeniyle sarsılan dengemi kontrol etmeye çalışıyordum. "Sebastian" diyebildim duvara tutunmaya çalışarak "Sebastian'ı gördüm." David yataktan kalkmış titreyen bedenimi sakinleştirmeye çalışıyordu. Hiç durmadan ağlıyordum.
"Onu gördüm." Ellerim tişörtünü kavradı ve onu sarsmaya başladım " onu gördüm David." Bu cümleyi defalarca kez tekrarlayıp durdum. Aklıma oyulmuş gözleri geliyordu. Gözleri olmamasına rağmen bana baktığını biliyordum.
"Çok yorgunsun." dedi benim aksime fazla sakindi "Uyuman gerek" beni kucaklayarak yatağa bıraktı.
"Bana inanman gerek." Elini tutmaya çalışıyordum.
"Sebastian burada olamaz Nora." Saçımı okşuyordu fakat bu beni sakinleştirmek yerine daha fazla korkutuyordu "Bu olayı kafana çok fazla taktın bu yüzden onu gördüğünü düşünmem çok normal. Burası seni korkutuyor biliyorum ve Sebastiandan haber alamadığın için üzgünsün. Çok uzun bir yolculuk geçirdik ve yorgun olduğunu gözlerinden anlayabiliyorum.'' Yüzümü sevdi '' Bu çok normal, uyumaya çalış." Beni göğsüne çekerek saçımı okşamaya devam etti.
Onu tekrarladım ''Sebastian burada olamaz.'' Sonra kendimi bu dediğim şeye inanmaya zorladım. Sebastian'ı burada görememem uzun zamandır büyük bir stres altına girmeme sebep olmuştu. Aynı zamanda hiçbir telefonumu açmaması da bu stresin seviyesini arttırıyordu ama gördüğüm şeyin gerçekliğinden emindim, o his gerçekti.
Gördüğüm şeyleri yalan çıkartmaya çalışıyordum ama titreyen bacaklarım buna izin vermiyordu.Gözlerim sonunda uykuyla kapanmaya başlarlarken , David'in vücudumu saran kollarının artık beni koruyamayacağını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hotel
Horror"O sesi sen de duydun mu?" Karanlık koridorda yönümü bulmak için duvarlardan yardım alırken korkuyla sormuştum bu soruyu. "Burası otel" demekle yetindi ,benim aksime fazla rahat davranıyordu "burada sesler olması fazlasıyla normal." Cevabı üzerine...