KÂŞİF

1.1K 77 3
                                    


Şoföre kazadan birkaç hafta önce ayrıldığı eski sevgilisinin, Kâşif'in, adresini verdi.

Camdan dışarı bakıp artık neredeyse tamamen ıssızlaşan boş caddeleri izlerken zihninde üç yıl öncesinin anıları canlanıyordu. Üç yıl önce... Neredeyse bir asır kadar uzaktı şimdi.

Hayâl ilk işini tamamlamış mutluluktan uçuyordu. Ücretini alması için X bankasının Y şubesine gitmesi söylenmişti. Banka çok kalabalıktı ve mesai bitmek üzereydi. Elindeki sıra numarasına göre önünde en az kırk elli kişi daha vardı. O esnada beklenmedik şekilde karşı gişede numarasının yandığını gördü. Yanlış mı görüyorum derken görevli ''Lütfen buyurun.'' diye seslenip eliyle de işaret edince diğer müşterilerin parçalayıcı bakışları altında ürkek ürkek gişeye yaklaşmıştı. Kâşif kafasını kaldırıp Hayâl ile göz göze geldiğinde öyle bir gülümsemişti ki Hayâl bir süre ne diyeceğini bulamamıştı. İlk defa gördüğü bu adama tuhaf bir yakınlık ve güven hissetmişti.

Birkaç gün sonra hiç aklında yokken telefonu çalmış ve eksik bir imza ''bahanesiyle'' yeniden bankaya davet edilmişti. Bu sefer Kâşif onunla daha yakından ilgilenmiş ve böylece tanışmışlar kısa süre içinde de sevgili olmuşlardı. 1.80'e yakın boyu, kumral teni, açık kahve, çekik gözleri ve hafif dalgalı saçlarıyla yakışıklı denebilecek bir adamdı. Hele o çapkın gülüşü yok muydu! Evet evet yakışıklı adamdı. Yanında olmak bile insanı mutlu etmeye yetiyordu. ''O günler her şey ne güzelmiş.'' diye geçirdi içinden derin bir nefes alarak. Zamanla Kâşif değişmeye başlamış günden güne ondan uzaklaşmıştı. ''Beni hiç aramadın?'' dedi kendi kendine. Sonra garipsedi. Kaza olmadan bir iki hafta önce birdenbire ayrılmışlardı. Kâşif istemişti bunu. O da gurur yapıp üstelememişti. O trajik kaza olmasaydı belki daha uzun süre terk edilmenin yasını tutabilirdi. Ama bacaklarını yitirmek her şeyin acısını bastırmıştı içinde. ''Yo her şeyin değil...'' dedi babasını hatırlayarak.

Kazayı haber alması düşük bir olasılıktı. Hem zaten duymuş olsa mutlaka arayıp sorardı onu. En azından insanlık namına merak ederdi değil mi? Kâşif bir yıldır ne yapıyordu, nasıldı Hayâl de bilmiyordu. ''Acaba evde mi? Ya kapıyı açmazsa?...Bunca zaman sonra şimdi bu gelişi nasıl açıklamalı?'' kafasındaki soru işaretleri deniz atları gibi birbirine dolanırken araba şehrin öbür ucundaki adrese varmıştı. Gece tarifesinde küçük bir servet yazıyordu.

''İnşallah evdesindir. Neyse artık şansımızı deneyeceğiz.'' dedi kısık sesle.

-Bir şey mi dediniz?

-Hı? Yok yok size demedim. Şey biraz bekleyebilir misiniz? Parayı arkadaşımdan alıp getireyim.

-Olur tabii, beklerim.

-Hemen geliyorum.

Evin ışıkları yanıyordu. Demek ki içerideydi. İyi de onca zaman sonra ya kapıyı açmazsa ya da onu kabul etmezse...

Derin bir nefes alarak kapıyı çaldı. Sonra bir daha çaldı. Sonra bir daha... Taksiciye bakmaya korkuyordu. Lanet kapı da bir türlü açılmıyordu. ''Ne yapacağım ben şimdi!?'' diye paniklerken birdenbire, hışımla açıldı kapı. Evet, işte karşısındaydı. Biraz merak biraz şaşkınlık çokça da kızgınlıkla bakıyor gibiydi. Gecenin bir yarısı geçmişten ansızın gelen eski sevgiliyi görmek tabii ki hoş karşılanmayabilirdi. Boynuna sarılmasını beklemiyordu zaten. En şirin gülümsemesini yüzüne yapıştırıp en tatlı sesiyle konuştu.

-Merhaba Kâşif, Tanrı misafiri kabul ediyor musun?

Kâşif sessizce baktı bir süre. Saçlarını kısacık kestirmiş azıcık da zayıflamıştı sanki.

-Hayal? Hayırdır sen bu saatte burada?

-Şey... Rahatsız ettim. Kusura bakma. Ben dışarıda kaldım da...Kimseye de gidemedim. Yani...Yoksa gelmezdim. Müsait değilsen...

-Ya aslında...Neyse tamam. Madem zor durumda kalmışsın...Ben şaşırdım da biraz.Seni görünce yani...

-Aaa şey bir de... Ya ben taksiyle geldim de üstümde de hiç para yok. Acaba borç olarak sen şimdi versen ben yarın sana öderim.

-Ne kadar? Dur bir dakika cüzdanı alayım içeriden.

Taksici sıkılmaya başlamıştı artık. ''Bu kadar yolu boşa gelmiş olmasak bari.'' diye düşünürken eski sevgili cüzdanıyla göründü.

-Yuh! Ama ağabey ne yaptın sen ya?

-Bir saatlik yoldan geliyoruz aslanım bu saatte!

-Yine de bu kadar etmez! Bu paraya şehirler arası giderim ben ya.

Taksiciyle eski sevgilinin birbirine girmesine ramak kala Hayal müdahale etti. ''Sen şimdi öde, ben yarın vereceğim sana parayı.''Kâşif, ''Bu kadar etmez, bu çok diyorum sana.'' diyerek itiraz ettiyse de Hayal'in ''mesele çıkmasın'' serzenişlerine daha fazla dayanamayıp parayı uzattı.

-Eksik ama bu?!

-Yeter ağabey yeter.. Zaten başka param da yok.Biraz eksik olsun...

Taksici lastik izleriyle yolu imzalayıp uzaklaşırken ikisinin de kulakları çınlıyordu. Pek iyi anılmadıkları da kesindi. Misafir önde ev sahibi arkada içeri girdiler. Kapının yanındaki boy aynasının içinde zayıf, ufak tefek bir kızla karşılaştı. Koyu kestane saçları bozulmuş bir at kuyruğuyla tepesinden toplanmaya çalışılmıştı. Ama onca hır gürden sonra tokadan kurtulan saçlar uzun beyaz yüzüne düşmüş, alnına, şakalarına yapışmıştı. Bal rengi gözleri, uzun kirpiklerle çevrelenmişti. Bu gözlerin altında küçücük bir burun ve ince denebilecek biçimli dudakları vardı. Dar, yarım kollu, kemik rengi bir bluz üstüne uzun, gri bir hırka giymişti. Altındaysa diz kısmından kesilip şorta çevrilmiş eski bir eşofman...Tabii ne çorap ne ayakkabı...Buraya kadar yalın ayak gelmişti. Yaşadığı şokun etkisi bunu fark etmesine izin vermemişti. Şu ana dek...

-Hoş geldiniz. Buyurun içeri, kapıda kalmayın.

Evet, şoklar bitmemişti anlaşılan. Kâşif yalnız değildi. Peki kimdi şimdi ev sahibeliği yapan bu kadın?!



BÜYÜLÜ YAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin