GEZİNTİ

635 53 4
                                    

Küçük kuzeni Nazira' nın eşliğinde üst kattaki odasına çıktı. Nazira, odanın balkona açılan kapısını itip ona bir şeyler göstermeye çalıştı. Ama karanlıktan başka bir şey görünmüyordu. 

Sabah her zamankinden daha geç uyandı. Son zamanlardaki uykusuzluğunun acısını şimdi çıkarıyordu. Fakat amcasını da kaçırmış oldu böylece. Çünkü Selim Bey çoktan kalkıp iş yerine gitmişti. Hayal, ev halkıyla birlikte birkaç lokma bir şey yemişti ki Amir'i gördü. Amir onu amcasının Gizze'deki dükkanına götürecekti. Gizze, Nil'in öte yakasında Piramitler'in olduğu bölgede kalıyordu.

''Sabah balkona çıkınca çok şaşırdım. Koskoca bir piramit ve arkasında biraz daha küçüğü! İnanılmaz bir manzara...Burada olduğuma da hala inanamıyorum. Rüya gibi hayal gibi...''

''Daha bir şey görmedin ki...''

Genellikle çok da yeni olmayan araçların doldurduğu kalabalık caddeleri ve yer yer çöplerin biriktiği yıkık dökük arka sokakları aşarak amcasının yanına geldiler. Burası bir esans dükkanıydı. Hayal ilk defa böyle bir dükkan görüyordu. Oldukça ilginç bir yere benziyordu. Cıvıl cıvıl bir yer...Çeşit çeşit boylarda ve şekillerde rengarenk şişeler göz alıyordu. İçerisi turistlerle ve onlara satış yapmaya çalışan sürmeli gözlü güzel kızlarla doluydu. İngilizce bilen kızlardan biri Hayal'in her yerini değişik bir kokuyla damgaladı. Sonra elinde iki küçük şişeyle geldi. 

-Bak! dedi. Bu lotus.

-Nilüfer yani.

-Bu Kleopatra'nın kokusu. Hem lotus Mısır'ın simgelerindendir. Bunu mutlaka almalısın. 

Hayal burnunu küçük şişeye uzattı. Sanki gün batımında bir göl kıyısında yürüyor da esen rüzgarda çiçeklerin yumuşak kokusunu alıyordu. 

-Peki öbürü?

Hayal'in gözlerinin içine bakan kız gülümsedi. 

-Bu çölün sırrı. Kadınlar bunu eşleri için sürer. Bir nevi afrodizyaktır.  

Hayal de gülümsedi. Koklarken yıldızlı bir çöl gecesinde ateşin etrafında dans eden kızlar geldi gözünün önüne. Daha keskin, yabani güllerle baharatların birbirine karıştığı güzel bir kokuydu.

-Hımm güzelmiş. İkisi de çok güzel kokuyor. 

-Amcan beğendiğin esanslardan seçmeni söyledi. Bu ikisini kesin almalısın.

-Peki o zaman. Bir ondan bir de lotustan alayım. 

-Sadece ikisi mi? O zaman iki şişe al.

-Tamam öyle olsun.

Amcası, Amir'le yanlarına geldi. ''Seçtin mi? Güzel. Şimdi Amir seni Piramitler'e götürecek. İstersen çarşıya da uğrarsınız.''

Hayal bir an dalgın dalgın baktı. ''Bu adam beni oyalıyor mu? Aman madem geldim buraya kadar...''

''Akşama görüşürüz olur mu? Hayal?''

''Aaa, tamam olur tabii.''

Hayal, çıkmadan önce amcasının Amir'e Arapça bir şeyler söylediğini duydu. Amir yol boyunca hiç konuşmadı. 

Üç tane dev üçgen şehrin kıyısında çöl kumunun üstünde bütün heybetleriyle duruyordu. Fakat filmlerde gördüğünden farklı bir çerçeve içindeydiler. Hayal, onları ıssız çölün ortasında bulmayı beklerken kentle aralarında bir sokaklık yol olduğunu görünce garip bir düş kırıklığı hissetti.

-Keops, Kefren, Mikerinos. Onları inşa ettiren firavunların adlarıyla anılırlar.

-Aman Tanrı'm! Gerçekten çok büyük. Demek bütün dünyanın merak ettiği üç piramit bunlarmış. Ve Sfenks! Koca dudaklı bir kadın gibi...

-Aslında yüz kırk dört tane piramit var tüm Mısır'da. 

-Vay be! Şu taşlara bak. Benim boyumda kare kare taşlardan örülmüş. İnanılmaz! Hakikaten bu taşları nasıl yığmışlar?

Yanlarına entari giymiş başı puşili bir Arap yanaştı.

-Turkiş?

-Hııı?

-Yavaş yavaş Hasan Şaş!

Amir adamı uzaklaştırırken Arapça söyleniyordu.

-Türkler'e böyle yapıyorlar.

-Allah Allah! Ne istiyormuş?

-Deve kiralar mıyız diye...

-Deve mi? Binebilir miyiz?

-Yani...Olur, tabii istiyorsanız.

Yan yana oturup geviş getiren iki devenin yanına gittiler. Amir Hayal'e yardım etti. O da arkadaki deveye bindi. Ayağa kalkmasıyla iki metre olan hayvan Hayal'i ilk başta korkuttuysa da sonra alıştı. ''Yavaş yavaş Hasan Şaş'' dolaştılar. 

Piramitlerdi, Sfenskti, deveydi derken diğer turistlerin yaptığı hiçbir şeyden geri kalmamıştı Hayal. Yapılacak başka bir şey kalmadığı anlaşılınca Amir Hayal'i Khalili Çarşısı'na götürdü. ''Sakın yanımdan ayrılma, burası çok kalabalık ve karmaşık bir yerdir.'' diye uyarmayı da unutmadı.

Çarşı, Hz. Hüseyin Cami'nin aşağısından başlıyordu. Yan yana duran bir sürü dükkan ve dar kaldırımlara taşmış tezgahlardan oluşuyordu. Ve bir sürü esnaf dışarı çıkmış yakaladıkları turistlere satış yapmak için uğraşıp duruyorlardı. Caf caflı kumaşların, rengarenk elbiselerin dikilen direklere gerilmiş iplere asıldığı dükkanın çırağı Hayal'i yakaladığı gibi tüllerle sarmaya başladı. Yanında Amir'i görünce de içeri kaçması da an meselesi oldu. 

Amcasından mal alan küçük bir esans mağazasının yaşlı sahibi de onlara çay ikram etti. Hayal karşı dükkandaki papirüslere bakarken Amir ve yaşlı adam hararetli bir tartışmaya başlamışlardı. Kapının önündeki hiyeroglifler Hayal'e ''Yaklaş yaklaş.'' diye fısıldıyor sanki onu çağırıyorlardı. Hayal'in ilgili bakışlarını fark eden iki genç tüccar hevesle oturdukları iskemlelerden fırlayıp akıcı İngilizceleri ile onu içeri davet ettiler. 

İşte bu Horus'tu. Gökyüzü Tanrısı. Bir şahin şeklindeydi. Uçarken her şeyi görürdü. O yüzden simgesi ''göz''dü. İyileri korur, kötü insanları cezalandırırdı. 

Yanındaki Anubis'ti. Ölümün Tanrısı. Simsiyah bir çakal olarak düşünülürdü. 

Dansçı kızlar, müzisyenler, firavunlar, firavuniçeler papirüslerden dışarı fırlayacak gibi canlı çizilmişlerdi.

-Şurada ne anlatılıyor? Hangi firavun bu?

-Hangisi o mu? O Hatşepsut. 18. sülaleden. Mısır'ın en güçlü kadın firavunu. 22 yıl saltanat sürmüş. Kız çocukları olmuş. Buna sevindiyse de kızları onu hayal kırıklığına uğratmışlar. Çünkü biraz fazla narinlermiş. O ise kendisi gibi güçlü olmalarını arzulamış. Hatşepsut kızına hamileyken kocası ve aynı zamanda kardeşi Firavun 2. Tutmose de dansçısı Aset'i hamile bırakmış. Aset'in bir oğlu olmuş. Hatşepsut onu kendi çocuğu gibi benimsemiş. Ölümünün ardından da tahta o çıkmış. Buradaki papirüste tahtta oturan Hatşepsut rahiplerine buyruklarını söylüyor. Onlarda arkadaki katiplere yazdırıyorlar.

Hayal, elindeki birkaç papirüsü Amir'e göstermek için dükkanın dışına adımını atmıştı ki ne Amir ne de yaşlı esans satıcısı vardı. Etrafa baktı ama ikisinden de eser yoktu. ''Ne yapacağım şimdi?!'' Şaşkın şaşkın bakınırken bir adam eli ile ona ''Gel.'' işareti yaptı. ''Kim? Ben mi?'' 






BÜYÜLÜ YAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin