KAÇIŞ

417 43 0
                                    

''Amir! Amir! Ne oluyor?'' diye bağırdı Hayal yattığı yerden doğrularak.

Amir, korkmuş gibiydi. Hayal ilk defa onu böyle görüyordu. Sanki dili tutulmuş kaskatı kesilmişti. Hayal, kolundan tutup sarsınca ''Bedeviler'' diyebildi. ''Çöl bedevileri...''

Develerin üzerinde uçar gibi görünen altı, yedi kişi. Beyaz entariler giymişler başlarını ve yüzlerini de sarmışlardı. Hızla yaklaşıyorlardı. Hayal Amir'in niye böyle sus pus kesildiğini anlamamıştı.

-Ne olmuş bedevilere? diye sordu saf saf.

-Burası çöl. Burada onların borusu öter. Biz onların evine izinsiz girmiş yabancılarız. Onlar yüzyıllar önceki adetleriyle yaşayan vahşi insanlardır.

Amir Hayal'i elinden tutup oradan uzaklaşmayı düşündü. Etrafına bakınıp saklanacak bir yer arandı. Fakat dümdüz çölde kum yığınlarından başka bir şey görünmüyordu. Adamlar git gide yaklaşırlarken Hayal, aslanların peşine düştüğü bir ceylan ataklığıyla Amir'i kolundan çekiştirerek koşmaya başladı. Ancak birkaç metre gidebilmişlerdi ki bedeviler onlara yetişiverdi.

Develerin üzerinde dev gibi duran adamlar bellerindeki kocaman kılıçları çekmişler etraflarında dönüyorlardı. Amir, Hayal'i onlardan korumak isteyerek arkasında saklamaya çalışıyordu. Arapça olarak onlara bir şeyler anlatmayı denedi. Ama onlar kendi dillerinde ve bağıra bağıra şiir gibi dua gibi bir şey söylüyor dönmeye devam ediyorlardı.

O anda içlerinden biri acıyla kıvranarak önce elindeki kılıcı yere attı sonra kendisi de deveden aşağı düştü. Birden bütün sesler kesildi develer durdu. Adamlar bir düşen arkadaşlarına bir de sağa sola bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Birkaç saniye sonra içlerinden bir diğeri yine aynı şekilde kendini kaybedip yere düştü. Düşen adama yaklaşıp baktıklarında boynunun arkasında küçücük bir ok olduğunu gördüler. Bedeviler bu sefer öfkelenmişlerdi. Develerini çöle doğru çevirip bunu kimin yaptığını anlamaya çalışıyorlar, kılıçlarını tehditkar şekilde sallayıp vahşi hayvanlar gibi bağırıyorlardı. Hayal ve Amir ise oldukları yerde adeta taş kesilmişlerdi.

Başka bir bedevi de vurulup devesinden yuvarlanırken onu gördüler. İşte oradaydı. Çöl kumlarının o açık sarı renginde bir Arap atına binmiş ve atıyla aynı renk örtülere sarınmış yalnız gözleri görünen bir adam. Sakin, kendinden emin şekilde onlara bakıyordu.

Bedevilerin yarısı etkisiz halde yerde yatarken kalan üç tanesi develerini adama doğru çevirdiler. Adam ise sanki bunu bekler gibiydi. Atının gemini çekerek hayvanı şaha kaldırdı. Ve şimşek gibi sürmeye başladı. At, develerden daha hızlıydı. Fakat bedeviler çok öfkeliydiler. Adamı yakalamadan peşini bırakacağa benzemiyorlardı. Tüm bunlar olurken Amir, binicileri düşen develerden birinin yularını yakaladı. Hayvanı çöktürüp önce Hayal'i bindirdi sonra da kendisi bindi. Hayvanı onların tam ters istikametine doğru sürdü. Deve gittikçe hızlanıyor, Hayal deveden düşmekten mi yoksa bedevilere yakalanmaktan mı hangisinden daha çok korktuğuna karar veremiyordu.

Yeterince uzaklaştıklarını düşünen Amir, deveyi durdurdu. Şimdi kum tepelerinin ortasında sıcak çöl güneşinin altında tek başlarına kalmışlardı. Sapsarı güneş her geçen dakika daha ısınıyordu. Hayal izlediği filmlerdeki çöl sahnelerini hatırladı. Yerden çıkan o buğu, sıcaktan ve susuzluktan serap gören insanlar, hatta susuzluktan ölenlerden kalan kemik parçaları...O anda ne kadar susadığını fark etti. Devenin üstünde içinde biraz su kalan tulum gibi bir şey buldular. Amir, bir yudum alıp gerisini Hayal'e uzattı. Fakat hepsini içmemesi için de onu uyarmayı unutmadı.

-Suyu idareli kullanmalıyız.

-İyi de Amir zaten çok fazla yok ki. Nereden su bulacağız? Kaybolduk değil mi?

Hayal artık iyice umutsuzluğa kapılıyordu. Amir onu cesaretlendirmeye çalıştı:

-Nil'den çok fazla uzaklaşmış olamayız. Merak etmeyin Hayal Hanım sizi amcanıza sağ salim teslim edeceğime söz verdim. Buradan çıkacağız.

-İyi de nasıl? Her yer birbirinin aynı. Nereye gideceğimizi nasıl bulacağız?

Aslında Amir de ne tarafa gitmeleri gerektiğini kestiremiyordu. Etrafa bakarak bunu anlayamayacakları açıktı. Fakat o sırada gökyüzünde uçan kuşları gördüler. Bunlar ibis kuşuydu. Tanrı Thoth'un simgelerinden birisi olan hilal gagalı bu kuş Nil çevresinde yaşardı. Öyleyse suya daha doğrusu Nil'e yakın olmalıydılar.

Amir, deveyi kuşların olduğu tarafa doğru yönlendirdi.

-İşte Nil orada!

-Ne?! Gerçekten mi?

Sonunda Nil'in çevresini yeşile boyadığı bereketli vadisine kavuşmuşlardı.

-Amir, Amir bak! Aşağıda bir tekne var!

Amir gözlerini nehre çevirince Hayal'in gösterdiği tekneyi gördü.

-Hey! Hey!

-Buradayız!

Bir taraftan deveyi dört nala kaldırıp bir taraftan da bağırarak teknedekilerin dikkatini çekmeye çalışıyorlardı. Sonunda teknenin demirlerine yaslanmış genç bir kız onları gördü. İçeri girip görevlilere de haber verdi. Birkaç dakika sonra tekne durmuş Amir ve Hayal'i almak için küçük bir sala binen genç bir Arap onlara yaklaşıyordu. Sala binip tekneye yanaştılar. Hayal de Amir de kurtulmuş olmanın sevinciyle rahat bir nefes almışlardı. En azından şimdilik kurtulmuşlardı.


BÜYÜLÜ YAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin