SORULAR

778 62 5
                                    

Babası öldüğünde hatta bacaklarını kaybedip o sandalyeye mahkum kaldığında bile kendini bu kadar çaresiz bu kadar yalnız bu kadar tek başına hissetmemişti. Evet, çok yalnızdı. Sanki bindiği gemi okyanus ortasında batmış hiç kimse kurtulamamış da o da öyle biçare uçsuz bucaksız mavi bir boşlukta sallanıp duruyordu. Derdini kime anlatabilir kimden medet umabilirdi ki...Keşke babası hayatta olsaydı o zaman her şey daha kolay olurdu. Ama yoktu işte! ''Annem...''dedi usulca ve iki damla yaş süzüldü gözlerinden. İçinde hem acı hem korku hem öfke vardı. Evet evet öfkeleniyordu. Çocukluğundan beri yaşadığı ve yaşayamadığı her şeye, onu terk edip giden annesine, ölen babasına, onu bu kadar çabuk unutabilen Kaşif'e, başına gelen kazaya, şu an evdeki bu kıstırılmış haline...

Sonunda kendine de kızdı. ''Topla kendini! Bu durumu çözmelisin. Hadi kızım Hayal sen neleri başardın. Hadi! Her şey yoluna girecek.'' Gözlerini elinin tersiyle silip ayağa kalktı. Hayatı boyunca kaçtığı şeyle artık yüzleşmesi gerektiğini hissediyordu. ''Annemi bulacağım.''diye söylendi. Sonuçta bu saatten sonra bu evde eski hayatına devam edemezdi. O halde belki de en iyisi geçmişin izini sürmekti.

Annesine ulaşabilmek için bir yerden başlamalıydı. Bu iş oldukça zor olacaktı. Çünkü babası annesine dair en ufak bir iz bile bırakmamıştı. Ne bir fotoğraf ne bir eşya...Yine de pes edecek değildi. Evdeki albümleri, not defterlerini, ajandaları, tapu vs. resmi belgeleri, ne bulduysa, toplayıp yatağının üzerine yığdı. Annesini çağrıştırabilecek bir şey bulmayı umut ediyordu; çünkü o kadını hiç hatırlamıyordu. Hayal daha bebek sayılabilecek yaşta onları terk edip gitmişti. Babası ise annesini asla anmazdı. Hayal aklı ermeye başlayıp sorular sorduğunda derin derin uzaklara bakar sonra da konuyu değiştirirdi.

Albüme bakarken çocukluğunun geçtiği evin bahçesinde çekilmiş küçüklük fotoğrafına gözü ilişti. O yıllara dair tek fotoğraftı bu. Üç yaşında gösteren şişman yanaklı, fırfırlı etekli, saçları yukarıdan toplanmış sevimli, minik Hayalcik utangaç utangaç gülümsüyordu. 

Hayal'in çocukluğu ıssız denebilecek kadar tenha, şehir dışında, tek katlı, bahçeli bir evde geçmişti. Dört beş yaşına kadar bu evde kaldıklarını hayal meyal hatırlıyordu. Bahçede meyve ağaçları, kiraz evet evet kiraz ağaçları...Bir de kapıda bekleyen siyah beyaz uzun tüylü köpekleri Bobi. 

Arada sırada babasıyla pazara gidip bir şeyler aldıklarını, satıcılarla ayaküstü birkaç dakika konuştuklarını da hatırlıyordu. Onun dışında görüştükleri pek kimse yoktu. Sonra birgün babasına ''Ağabey'' diye hitap eden biri çıkıp gelmişti ansızın. Bu Hayal'in daha önce hiç görmediği amcasıydı. Babasıyla birbirlerine bağırıp çağırmışlardı. Hayal bunu hatırlıyordu; çünkü o gün çok korkmuştu bu yabancıdan. Adam en sonunda kapıyı vurup çıkmıştı evden. Birkaç gün sonra da taşınıp şehre gelmişlerdi. Bir daha da karşılarına çıkmamıştı bu adam. Ta ki babasının cenazesine kadar...

Hayal amcasını da annesi gibi birkaç kez babasına sormuş fakat yine bir cevap alamamıştı babasından. Hatta normalde çok sakin olan baba öfkelenmiş ve Hayal'i sorduğuna soracağına pişman etmişti. Hayal de en sonunda her şeyi olduğu gibi kabullenmişti. Hayatın olağan akışına kendini kaptırmış olmayan akrabaların peşini bırakmıştı. 

Şimdiye dek! Belki de amcası annesini bulmasını sağlayabilirdi. Bildiği tek akrabası da oydu zaten. ''Acaba yardım edebilir mi?'' diye sordu kendi kendine. 

Amcası, Hayal'in babasının cenazesinde sürpriz bir şekilde karşısına çıkmış, kendini tanıtmıştı. Anlattığına göre o tatsız ziyaretten sonra her şeyi bırakıp Mısır'a taşınmıştı. Onları merak edip birkaç kez ulaşmaya çalıştıysa da başarılı olamamıştı. Tam izlerini bulduğunda ise artık çok geçti. Çünkü ağabeyi öte dünyaya göçmüştü. ''Kısmet cenazesine gelmekmiş.'' deyip hüngür hüngür ağlamıştı. Bu tablo Hayal'i pek etkilememiş  amcası denilen bu yabancıya içinde bir yakınlık duymamıştı. Belki de babasını üzdüğü için ona kızgındı. Fakat aralarında ne geçtiğine dair en ufak fikri yoktu. Birbiriyle geçinemeyen sayısız kardeş vardı sonuçta. Mal davası, miras desek ortada ne mülk ne para vardı. İki kardeş neyi paylaşamamıştı da senelerce görüşmemişlerdi. Al sana bir soru daha. Cevapları bulmak, cümlelerin sonundaki soru işaretlerini değiştirmek istiyordu. Ama acaba değişip neye dönüşeceklerdi? Belki bir eksiklik hissiyle üç noktaya veya öfkeyle acı yüklü ünleme...Belki de her şeyi sonlandıran, tamam eden bir noktaya...

Amcası gitmeden Hayal'e telefon numarası bırakmış ne zaman ihtiyacı olursa aramasını istemişti. İşte şimdi her zamankinden çok ihtiyacı vardı. Sonuçta adam amcasıydı. Geçmişte ne yapmış olursa olsun cenazedeki hali samimi gibiydi. Hem ağabeyinin kızına yardım ederek vicdanını rahatlatabilirdi. 

''Neden olmasın.'' diye mırıldandı. Not defterlerinin arasında amcasının bıraktığı kartı buldu. Heyecanla kalktı yerinden. İçinde durmadan kanat çırpan bir serçe vardı sanki. Telefon elinde bir süre bekledi sonra yavaş yavaş numarayı çevirdi. Tam çalacak iken kapattı. ''Acaba vaz mı geçsem...'' Yok yok, vazgeçmek olmazdı. Bir daha çevirdi numarayı. Çaldı. Çaldı. Çaldı. ''Açmayacak mı?!''


BÜYÜLÜ YAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin