Bedenim olası bir zevkle gevşerken, tutkunun kollarına kendimi esir bırakmaya hazır gibi hissediyordum.
Tutku...
Tutku neydi?
Bir insana karşı hissettiğin o çekim duygusu muydu tutku? Yoksa onun teninin senin tenine değdiği an hissettiğin, o yakıcı ateş miydi?
Arzu Neydi?
Arzu, tenler birbirine değdikten sonra onu istemek miydi? Tenler yetmiyor, ruhlar da kavuşsun! Demek miydi Arzu?
Kelime anlamlarının göreceli olduğu iki kavramdı, iki his. İki keskin bıçak, iki zararlı his...
Tutku ve Arzunun karışımı bir his tüm bedenimi sararken, Pars'ın bedenime dokunduğu yerlerin alev aldığını hissetmiştim. Sanki dokunduğu her bir yere kıvılcımını bırakıyor ve birkaç saniye sonra oturup, alev alev yanışıma tanıklık edecek gibi hissediyordum.
Gözlerim duyduğu ses karşısında görüntü sunmak için kendilerini aralarken, balkondan içeriye sızan güneş ışığı gözlerimi almıştı. Ellerimle gözlerimi siper ederek salona baktım. Bomboştu.
Kaşlarımı çattım, rüya mıydı?
Gözlerim üzerime kaydı. Üzerimde battaniyeye benzer bir şey yoktu. Yanağımda bir dokunuş, kalbimde bir his yoktu. Gözlerim tavana doğru devrildi. Kendimi hayalleri elinden alınmış, küçük bir kız gibi hissetmiştim. Gördüğünüz rüyanın gerçek olma düşü bütün bedeninizi sarmalıyorken, uyandığınızda acı gerçeklerle karşılaşmak en berbat histi.
Yanağıma dokunan bir el olmamıştı. Bu çok acı vericiydi.
Yattığım yerde doğrulurken, kalbim etrafta ona dair ufak bir iz arıyordu. Rüyanın sadece rüya olduğunu kabul etmeyi reddeden beynim bile arama çalışmalarını sürdürüyordu. Ayağa kalktığımda, bir an Pars'ın içeride olduğunu ve bana: ''Ahu.'' diye seslendiğini hayal ettim.
Keşke bu evin duvarları, onun sesiyle mühürlenseydi.
Balkonun kapısını hafifçe aralarken, karşı balkona baktım. Pars muhtemelen uyuyordu. Balkonun kapısı kapalıydı, perdeler çekilmişti. Siyah tül perdemi sıkıca kavradım ve balkonu örtecek şekilde kapattım. Onun varlığını görmek ne kadar zevk veriyorduysa, yokluğunu görmekte bir o denli acı veriyordu.
❈❈❈
Üzerime geçirdiğim kıyafetlerin ardından bordo renkli paltomu giyindim. Hava soğuktu, en az benim içim kadar soğuk bir havadaydık. Aylardan kıştı, benim doğduğum mevsim.
Bordo eldivenlerime parmaklarım daha çok sokulurken, paltomun yaka kısımlarını kaldırıp, ensemi siper ettim. Karlı bir havayı, karanlık iç dünyama benzetiyordum. İç dünyamdaki küçük Ahu, yalın ayak dolaşıyordu karları... Her basışında ayaklarında hissettiği acıyla, Ogün'ün onda bıraktığı izleri dengelemeye çalışıyor ve Ogün'ün acılarını kamufle etmeye çalışıyordu.
Ne denli başarılı olduğumuz, tartışma konusuydu.
Bugün klinikte tam üç seansım vardı.
Üç danışanımla da güzelce ilgilenmiş, Ogün ile tartışmaya dahi girmeden istediği fotoğrafları atmıştım. O da ilk defa beni aramamış, sadece fotoğraflarımla yetinmişti.
Günü acısız ve gözyaşı olmadan tamamladığım için kendimi ödüllendirmem gerektiğinin farkındaydım. Anahtarı çevirdim ve evin içine giriş yaptım. Bordo eldivenlerimi parmaklarımdan çıkartırken, telefonu sol omzumda sabitledim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Kat
RomanceSeninle ben, birbirimize çok yakınız... Aramızda sadece bir ''Gökdelen.'' mesafesi var. -Sencer Pars Ulukan.