7.Bölüm

1.5K 61 29
                                        

Hissettiklerimi tamamlayacak bir kaç kelime olsaydı, muhtemelen eksik ve yabancı derdim. 

Başımı sağa çevirdim. Ogün yanımdaydı. Parlak sarı saçları yüzüne düşmüş, gözleri kapalıydı. Tam da böyleyken, uyuyan bir meleği andırıyordu. İşaret parmağımı yeni çıkmış sakallarının bulunduğu noktaya değdirdiğimde, kıpırdandı.

O uyurken çok masum görünüyordu...

Yataktan kalktım ve salona doğru ilerledim. İçimi kaplayan bir diğer his, meraktı. Üniversite zamanlarımda birçok ders görmüş, birçok psikolojik rahatsızlıkla, iş hayatımda tanışmıştım. Fakat bunlara rağmen Agorafobi, çok uzak olduğum bir konuydu.

Masada bulunan laptopu açtığımda, gözlerim bir an balkon camına takıldı. Pars orada değildi. Sadece ruhu, kısık ezgilerle şarkılar söylüyor ve beni çağırıyor gibiydi.

Aşk en güçlü çağrışım hissiydi.

Sizi, ona doğru çeken hep bir şeyler vardı... Bir gerilim hattı.

Parmaklarım benden izinsiz klavye üzerinde dolaşıyorken, Agorafobi hakkında derin bir araştırmaya başlamıştım.

İlgi duyduğunuz insan hakkında merak ettiğiniz türlü bulguların, sizi bir sonuca ulaştırabileceği kanısı çok güzeldi. Hülyalara dalmak her zaman zevkliydi. Eğer gerçeğiyle değiştirebileceğiniz kadar gerçekçi bir hülyaya sahiptiyseniz.

Kahvemden üçüncü yudumu aldığımda, saatin altı olduğunu fark ettim. Tam dört saattir bilgisayarın başındaydım ve Pars'ın hastalığı hakkında araştırmalar yapıyor fakat yeterli bulguya erişemiyordum.

İçimi kurt gibi kemiren bir şeyler vardı. Gözlerimin ulaştığı her sonuç, bu hastalığının bir tedavisi olduğunu söylüyor fakat tedavi yöntemini açıklamıyordu. Elimi alnıma yaslarken, dudaklarımı birbirine bastırdım. Sakin olmak, beyine yeterince sinyallerin gitmesini sağlardı.

Derin bir nefes aldığımda duyduğum ses beni yerimden sıçratmıştı.

''Ahu?''

Salonun ışıkları bir anda açılıvermişti. Laptopun soluk ekranında kendi yüzümü gördüğümde, kireç gibi olduğumu fark etmiştim. Yutkundum ve bir hışımla laptopu kapattım.

''Efendim Ogün?''

Ogün, tek kaşını kaldırmış beni inceliyordu. Sanki bir otopsideydik ve ben, incelemesi gereken o ölü bedendim. Üzerimde yapacağı deneyleri hayal ediyormuş gibi kesik kesik bakıyordu. Heybetli vücudunu kapının kenarına yaslarken, kollarını göğsünde kavuşturdu.

''Neden bu kadar telaş yaptın?''

Kaşlarımı çatıp ona baktım. Ne anlamış olabilirdi?

''Laptopu bir hışımla kapattın da...'' Gerindi. Ardından yanıma doğru geldi ve ellerini omuzlarıma yerleştirip, boynuma eğildi. Boynuma güzel bir öpücük bırakırken, gözlerimi kapattım.

''Benim görmemem gereken bir şey mi var?'' Elleri şimdi göğüslerimdeydi. Yavaş yavaş yukarıya çıkıyor ve sanki birazdan bir ahtapot gibi boynumu sarmalayacak ve beni öldürecekmiş gibi hissediyordum.

Aslında fiziksel bir eyleme gerek yoktu. Cümleleri ve bakışları beni yeterince öldürüyordu...

Laptopun kapağını kaldırdığımda, sayfanın henüz kapanmadığı için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Anasayfada koca harflerle, Agorafobi yazıyordu.

Ogün mavi gözlerini kısıp ekrana baktığında, ''Agorafobi.'' dedi yavaşça. ''Böyle bir hastalığı olan danışanın var mıydı senin?''

Yerimde kıpırdandım. Kalkmak istemiştim lakin Ogün'ün elleri buna müsaade etmemişti. Yerime oturdum ve arkama yaslandım.

21.KatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin