#Finale son 2.
Omzumun gerisinden arkaya doğru baktım.
Karanlığı ikiye bölen bir ışık hüzmesine rastlamamıştım. Kızgın bir şekilde: ''Kesinlikle delirdin Ahu.'' diyordum kendi kendime. ''Olmayan sesler duyuyorsun, kes şunu!''
Gözlerimi asansör kapısına çevirmiştim. Bir elim mürdüm renkli kolona yaslı, gözlerim kapalıydı. Düşünüyordum da... Ona bu kadar yaklaşmışken, neden vazgeçiyordum? Eğer bu kapıdan çıkıp gidersem, bir daha buraya dönme cesaretini kendimde bulamayacağımı biliyordum.
Neden kartlarımı sonuna kadar harcamıyor ve öfkemi ondan çıkartmıyordum?
Bir hışımla arkamı döndüğümde, saçlarım suratımı tırmalamıştı. Attığım büyük ve sesli adımlar sonucu Pars'ın kapısında bitmiş ve neredeyse tüm gücümle, kapısını yumruklamaya başlamıştım.
Attığım her bir darbede kapı titriyordu.
''Senden nefret ediyorum!'' diye bağırdım. ''Bu hâlde olmamın, bir diğer sebebi sensin!'' Attığım her bir yumrukta, gözlerimde yaşlar birikmeye başlıyordu. Sanki her vuruşumda içimdeki yara sızlıyor, kan kaybından öldüğüm o günü hatırlıyordum...
Evet, iyileşiyordum ama bir zamanlar ruhumda açılan yaralara, rastgele baktığım bir aynada rastlayınca... Yarayı açanları unutamıyordum.
''Beni yarı yolda bıraktın!'' diye bağırdım. ''Bunu bana nasıl yaparsın? Hani beraber gidecektik... Hani beni hiç bırakmayacaktın!''
Ellerim, ısrarla kapıya vurmaya devam etsede, o kapı hiç açılmamıştı.
Artık evde olmadığını biliyordum, bu evden taşınmıştı. Başka şehirlere gitmiş, beni sonsuza kadar terk etmişti. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum, böyle olmamalıydı. Buraya geldiğimde her şeyin bir jilet kesiği gibi canımı acıtacağını tahmin etmeliydim.
Keşke ilaçlarımı içseydim, dedim kendi kendime. İçtiğim ilaçlar en azından duygularımı uyuşturuyor, ağlamak ve üzülmek nedir unutuyordum.
Kısacası, dünyayı sessize alıyordum.
Gözümden akan bir damla yaşı elimin tersiyle silerken, dudaklarımdan bir hıçkırık döküldü. Bir mırıltı... Karanlığa bahşettiğim kasvet ve acı, gökdelenin mürdüm rengi duvarlarında yankılanırken, arkamı döndüm.
Gittiğini biliyordum, gidişine bir kez daha şahit olmuştum.
''Bana Agorafobiyi yendiğini söylediğinde, '' dedim bir fısıltı halinde. ''o kadar mutlu olmuştum ki...'' Dudaklarımı birbirine bastırdım. Görüşüm, gözlerime biriken yaşlar dolayısıyla bulanıklaşıyordu. ''Kendim için değil, senin için! Bu hastalığı yenebildiğin için, sana yardımım dokunduğu için, o kadar mutlu olmuştum ki...''
''Tahmin edemezdim.'' dedim yavaşça. ''Kanatlarından yara almış bir kartalı; evime alıp iyileştirdiğim zaman, iyileşip evden kaçacağını tahmin edemezdim.'' Başımı sola çevirip, göz ucuyla kapıya baktım. ''Bencilce, hep benimle kal istedim. Gitme ve beni hiç bırakma istedim.''
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Karanlık güçlü bir pelerindi, ustaca sırlarımı örtüyordu.
''Ama gittin...'' derken sesimdeki bütün tınıların öksüz kaldığını hissetmiştim. Sanki hepsi annesini, doğduğu an kaybetmişti.
''Sen tam bir korkaksın!'' diye bağırdığım esnada sol ayağımı zemine sertçe vurmuştum. Öfkem, zihnimi ele geçiriyordu.
''Ogün'den korktun değil mi? Gerçekleri öğrendiğinde, sana yapacaklarından korktun!''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Kat
RomanceSeninle ben, birbirimize çok yakınız... Aramızda sadece bir ''Gökdelen.'' mesafesi var. -Sencer Pars Ulukan.