''Sencer Pars...''
Kalbimin bütün odalarında bu ninni yankılanırken, damarlarımda akan kanın donduğunu hissettim. Sanki bütün bedenim buzdan bir heykele dönüşmüş ve erimek için Sencer Pars'ın ateşini seçmiş gibiydi. Kendimi buzdan bir kütle gibi hissediyordum. Sencer Pars ateşti ve ateşinin gölgesinde bile kalmak, beni eritecekti.
Yutkundum. Ona bakarken yutkunmak adındaki bu eylem, ne de zor gelmişti. Elimde bulunan heykelciğin yere düşüp kırılacağını anladığım an kulaklarıma müziğin sesi doldu.
Telefon müziğimin...
Anın şokuyla başımı bir hışımla sola çevirdim. Arayan kişinin kim olduğunu tahmin etmek için doğaüstü bir yeteneğe ihtiyaç duymuyordum. Ogün, doğaüstünü de aşan problemlere sahip olduğu için onunla uğraşmaktan farklı yetenekler edinmiştim.
Pars'ın meraklı bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Onun bakışları o kadar güzeldi ki sadece bakışlarıyla beni iyileştirebileceğini düşünüyordum.
Ya da sadece yanılıyordum...
Gözlerim, Pars'ın büyülü etkisinden ayrılmak istemiyor ama bir yanımda telefonu açmam için beni dürtüklüyordu. Sanki bir ipin üzerindeydim. Bir tarafta yanıcı bir ateş... Diğer tarafta ise hayatımı idam ettirdiğim adam vardı.
Telefonun melodisi kesildiği sırada gerçek dünyaya dönmüş gibi hissetmiştim. Ogün'ün telefonu ilk çalışında açmamam demek, ikinci çalışında bir sürü hakaret ve ithamlara tabii tutulacağım demekti.
Heykelciği kutunun içine geri bıraktım ve tam birkaç şey söylemek için Pars'a dönmüştüm ki telefonun ısrarcı melodisi yeniden kulaklarıma dolmuştu. Siyah balkon demirlerini sıkarken, ''Kahretsin.'' diye fısıldadım. Neden şimdi?
Pars'ın delici bakışları bütün bedenimi bir alev gibi sarmalıyorken, içeriye gitmem gerektiğinin farkındaydım. Ona tek kelime dahi edemeden balkondan çıkmış, telefonumun yanına gitmiştim. Üçüncü çalışında açmış olmama rağmen, Ogün'ün sesi gayet sakindi.
''Hayatım?''
Şu an yanımda olmadığı için bana müdahale edemeyeceğini ve olası herhangi bir depresyon anında onu terk edip gidebileceğimin farkındaydı. O burada değildi ve bana engel olamazdı.
''Efendim Ogün?'' Gözlerim balkon camına takılmıştı. Pars hâlâ oradaydı ve bana bakıyordu. Gözlerimiz buluşur zannetmiştim ama arada uzak bir mesafe vardı, beni seçemezdi.
''Nasılsın?'' Dikkatimi dağıtan şey, Ogün'ün imalı ses tonu olmuştu. Neredeyse iki gece önce şiddet gören kadından hallice, deyip geçiştirmek için nelerimi vermezdim.
''İyiyim.'' Derin bir nefes aldım. ''Sen nasılsın?''
''Seni özledim.'' sesi bir kedi mırlaması gibiydi. Kediler, sahiplerinden bir şey istedikleri zaman miyavlar ve onlara sırnaşırlardı. Ogün bedenen yanımda değildi ama ruhen bana sırnaşan bir kedi olduğunu hissedebiliyordum.
Beni özlemişti, bunu duymak beni gülümsetti.
''Biliyorsun, uzun süredir kavga etmekten birbirimize vakit ayıramadık. Seninle birlikte olmayı, sana dokunmayı özledim.''
Gülümsememin suratıma kazındığını hissettim. Sanki dışarıdan biri beni izliyor ve olacaklardan haberdar olduğunu, ''Ben sana söylemiştim.'' der gibi suratıma bakıp, gülümsüyordu.
Beni sadece cinsel anlamda özlediğini neden tahmin edememiştim?
Tek elimi kot pantolonumun cebine sıkıştırıp, balkonun pervazına doğru ilerledim. Sencer Pars halen daha görüş açımdaydı. Beni gördüğünü biliyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Kat
RomansaSeninle ben, birbirimize çok yakınız... Aramızda sadece bir ''Gökdelen.'' mesafesi var. -Sencer Pars Ulukan.