Yüzümdeki bütün kanın çekildiğini hissettim.
Sanki boş bir hastane koridorunun, en ücra köşesinde bulunan soluk, gri renkli yatağın üzerinde yatan o ölü beden bendim ve ölüm meleği, habersizce odama girmişti.
İçimdeki bütün ücra duyguların şaha kalktığını hissettim. Ogün'ün bakışları, suratıma inen bir tokat etkisi yaratıyordu. Ağzımda metalik bir tat hissediyordum. İçimdeki korkunun tadını alıyor gibiydim...
Bizi duymuş muydu?
Kapıyı yavaşça aralarken, dudakları hafiften mordu. Suratını bembeyaz kesen şeyin, elindeki şarap olmasıydı tek dileğim. Tek dileğim; duymamış olmasıydı, tüm konuşanları...
Tanrım, lütfen!
''Bayanlar...'' derken, elindeki kadehi usulca havaya kaldırdı. Gözleri annemi bulduğunda, hafifçe tebessüm etti. ''İçeride sizi bekliyorduk, nerede kaldınız diye merak etmiştim.''
Annem, ela renkli bakışlarını Ogün'e çevirdiğinde, anın getirdiği şoku üzerinden atmıştı. Akabinde yeni bir maske takıp, Ogün'ün koluna girmişti: ''Şimdi, biz de geliyorduk.'' dedi gülerek. ''Biliyor musun, Açelya ve Tolga nikahını bu sene kıymak istediklerini söyledi, onu konuşuyorduk...''
Gözlerim iri iri açılmış ona bakarken, annem omzunun gerisinden bana bakıp, gözleriyle beni susturdu.
''Güzel olabilir.'' dedi Ogün. ''Şey, Ahu...'' Omzunun gerisinden bana bir bakış attı. Ayaklarımın dibinde bulunan parke zemine serilmek için; son on saniye... diyordum kendi kendime.
''Gelmiyor musun?''
Yutkundum. ''Geliyorum.'' dediğim esnada, annem: ''Biz içeri geçelim, gelir o.'' deyip ortamın soğukluğunu bir bıçak gibi ikiye kesmişti.
''Hem, ne diyordum ben...'' deyip Ogün'ü odadan çıkartmış ve koridor boyu zihnini meşgul edecek türlü söz dizeleri fısıldıyordu. Onları duyuyordum fakat ayakta duramıyordum.
Ogün ve annem odayı terk ettikten yaklaşık beş saniye sonra, yere düşmemek için Ogün'ün odasının yarısını kaplayan ofis masasına elimi yasladım. Bir elimi alnıma yaslarken, kulaklarımın uğuldamaya başladığını hissettim. Sanki zemin altımdan kayıyordu...
***
Saat, 23.53 geçiyordu. Hepimiz yemek masasında, yemeklerimizi usulca yerken, önümüzdeki şaraptan bir yudum alıyorduk. Tolga Açelya'ya, Açelya ise bana bakıyordu. Herkes bir şekilde neşeli ve hayatına devam ediyorken, bu masadan siyahın zıttını andıran o renk, benim suratımdaydı.
''İyi misin abla?''
Açelya'nın sorusu, kendime gelmemi sağlamıştı.
''Ah, evet.'' derken önümdeki şarap kadehinden bir yudum aldım.
''Çok iyi, sadece tabağına dokunmadı.'' derken Tolga işaret parmağıyla tabağımı gösterdi. ''Son zamanlarda çok fazla zayıfladın, bir şeyin yok değil mi abla?''
Korkudan yuvalarına sinecekmiş gibi duran gözlerimi Tolga'ya çevirdiğimde, bir eli Açelya'nın elinde, biri masanın üzerinde bana endişeli bakışlar atıyordu.
Gözlerim, bir harita yolu çizercesine Ogün'e kaydı. Çaprazımda oturuyor ve gözleriyle bana değişik bakışlar atıyordu.
''İştahsızdır şu sıralar.'' dedi Annem. ''Her şeyi kafasına fazla takıyor.''
''Klasik Ahu.'' dedi babam. ''Biliyorsun, çocukken de böyleydi.'' Babam, derin bir kahkaha patlatarak ortamı yumuşattığı esnada, bu masada gülmeyen sadece ikimiz vardık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Kat
RomanceSeninle ben, birbirimize çok yakınız... Aramızda sadece bir ''Gökdelen.'' mesafesi var. -Sencer Pars Ulukan.