18.Bölüm

864 40 45
                                    

Zihnimde dalgalanıp duran o görüntü, Pars'ın siluetiydi.

Onu yarı yolda bırakacak olmak canımı yakıyordu. 

Her şey bu kadar yakınken, ondan uzaklaşmak zorunda olmak canımı yakıyordu.

Ogün'ün üzerimde dolaşan her bir bakışı, tenime saplanan bir bıçak gibiydi. Gözleriyle beni kesiyor ve sonra kan kaybından ölmem için uzaktan izliyor gibiydi.

Telaşlı ifadesinin yerini şaşkınlık almıştı, telefonu çalıyordu. Telefonu cebinden güçlükle çıkartıp kulağına yasladığında, ''Efendim Orkun?'' dedi. Gözleri endişeyle tavana çevrildiğinde, elini alnına yasladı ve nefesini dışarıya bıraktı. ''Evet, bu sefer fena boka battık!'' Elinde telefon, hızlı adımlarla salondan çıkmıştı. Onun o yüzündeki ifadeyi, asla unutmayacaktım.

Ellerimi saçlarımdan geçirirken, nefesimi sıkıntıyla dışarıya bıraktım. Sanki hayatım bir kumar üzerine kurulu gibiydi. Sanki duygularım bir kara borsadaydı ve ben o ihaleyi kaybetmiştim.

Gözlerim boşluğa takıldı. Bedenim benden izinsiz kendini boşluğa bırakırken, koltuğa düştüm. Şuan odadaki herhangi bir kokuya karışıp gitmek istiyordum. Yok olmak istiyordum...

Hayatım her zaman bir kararlar silsilesi üzerine kuruluydu. Şimdi gökten boynuma inen bir giyotin, bütün hayatımda bir zelzele etkisi yaratıyordu.

Gözlerimin karardığını hissettim. Ellerim, şimdi gözlerimi bulmuştu. Düşünceler, emzik isteyen bir bebek gibi ağlıyorken zihnime üşüşmekte geç kalmıyorlardı...

Bunlardan ilki en acısı ve belki de en gerçekçi olanıydı. Pars'ı, tek bacağıyla savaşın ortasında yapayalnız bırakıyordum. Ona, onu her daim karanlıklardan koruyacağıma yemin ederken Tanrı huzurunda, şimdilerde bunu bozuyordum. 

Sözünü tutamayan bir insanı, kendi vicdanının dar ağacında idam edeceklerini söylerdi babam.

Gözlerimi her kapattığımda, beni görünce parlayan o gözleri aklıma geliyordu. Gözlerim bir kez daha gözlerine takılamayacak... Ve onun tedavisini tamamlayamayacak mıydım? Kendimi 23 saat boyunca kalp ameliyatında olan ve son dakika ameliyattan çıkartılan doktor gibi hissediyordum. Elimde olmayan sebeplerden dolayı, hastayı ölüme terk ediyordum. Son dakika... Belki son saniye... Her şey birkaç kalem darbesiyle düzelecekken, zamanın acı arşesi karnıma saplanıyor ve ben zorla vazgeçirtiliyordum...

Her şeyin yanında, hayatımın tehlikede olduğu gerçeği vardı. Ömrüm boyunca hayatımı hep Ogün'ün koruması altında mı geçirecektim? Artık dışarıda rahatça yürüyemeyecek, istediğim yere gidemeyecek miydim? Düşünceler beynimi bir kurt gibi kemirirken, saatin geçtiğini çok sonradan fark ettim.

Üzerime örtülen bir battaniye uyanmamı sağlamıştı. Ogün'ün o erkeksi parfümü burnuma dolarken, üstüme örtülen battaniyede bir şefkat zerresi aramış fakat bulamamıştım.

''Uyandırdım.'' dedi mırıldanarak. ''Özür dilerim, seni yatağa taşımamı ister misin?''

Kısık gözlerle onu izliyordum. Ne zamandır koltukta uyuyordum, bir fikrim yoktu. Fakat bir an gerçekten dünyadan silinip gittiğimi sanmıştım. Tanrı'nın oyunları, çok acımasızdı.

''Uyuyakalmışım.'' derken sesimi yeni yeni buluyordum. ''Ben kalkarım.''

Tam kalkmak için bir hamlede bulunacaktım ki Ogün, kalın ve güçlü elleriyle parmaklarımı tuttu.

''Ahu.'' derken sesi titriyordu. Öyle ki karşımda güçlü durmaya çalışan şovalyenin, bütün zırhı delik deşikti. O da artık ayakta zor duruyordu. 

21.KatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin