10.Bölüm

1.2K 54 51
                                        

Takvimden dökülen her bir yaprak, duvara attığımız bir çentikti.

Sabahın altısında ayağa kalkmış, buğulu pencereden dışarıyı izliyorken, içimdeki küçük Ahu duvara bir çentik daha attı. Üzerimdeki siyah geceliğin kuşağını sıkarken, nefes alabilmek için başımı yukarıya kaldırdım.

Gözlerimi, odanın boşluğu yoruyordu. Ogün yoktu. Yaklaşık bir haftadır eve gelmiyor, aramıyor sormuyordu... ''Sanırım terk edildin.'' demişti Açelya. ''Aman abla, daha iyilerini bulacağım ben sana söz.''

Suratıma yerleşen buruk gülümsemeyle etrafa baktım. Bir patika yolda ilerlercesine özenlice adımlar atarak, salona girdim. Lavanta kokusu burnuma doldu. Salona yerleşen güzel kokunun eşliğinde, balkona doğru ilerledim. Yağmur yağmıştı, balkon ıslaktı. Gökyüzüne bu denli yakın oluşumuz, ilk doğa olaylarını kucaklamamıza sebep oluyordu.

Balkonun eşiğinden geçerken, soğuk yağmur damlalarını çıplak ayaklarımın altında hissediyordum. İki elim siyah balkon demirlerini kavrarken, gözlerim karşı balkonu buldu.

Sencer Pars...

Muhtemelen her kadının, hayatta görüp görebileceği nadir erkeklerdendi. Onunla ten tene buluşamamış olsak da gözlerimizin kavuştuğu her gece, tenimi kasıp kavuran ateşe ev sahipliği yapması zevkliydi.

Gözlerim, parmağımdaki yüzüğe kaydı. Hayatta seçimlere tabii tutulduğumuz açıktı. Ogün ile evlenip evlenmemek benim kararımsa, verdiğim karardan ötürü memnuniyet duyup duymamak, kaderin bir lütfû değildi, olamazdı.

''Onu aldatıyorsun...'' diyordu içimdeki bir ses. Günlerdir içimi kavuran bu ateş, bu tutku... Pars'a hissettiğim arzu ve yoğun hisler bir mızrağa dönüşmüş, kalbimi deşiyordu. Ogün'ün haklı olduğunu düşünüyordum, onu aldatıyor muydum?

Gözlerim tekrardan karşı balkonu buldu.

''Yanıma gel, Ahu.''

Pars ellerini bana doğru uzattı. ''Ruhuna dokunmak istiyorum, yanıma gel...''

''Gelemem.'' Gözlerimi kaçırmıştım. ''Yaptığım şeyin doğruluğundan dahi emin değil-''

''Gel.'' dedi Pars. ''Sadece gel Ahu. Seni tüm yanlışlardan kurtaracak o doğru benim. Kirlenen beyazını silecek o silgi benim... Gel. Tuvaline siyahlar bulaşmadan, güneşini karanlık örtmeden gel.''

Demişti...

Gözlerimin buğulandığını hissettim. Bakışlarıma gölge düştü. Sanırım başım dönüyordu. Yere doğru baktım. Buradan düşsem, ölür müydüm?

Hayatta hiçbir şeyin planladığım gibi gitmediğini, Ogün ile evlendiğim zaman anlamıştım. Kurduğum hayallerin ve kendimce yaptığım çıkarımların tutmaması, insanı derinden yaralamıştı.

Bir ok ve yay düşünün...

Onları öyle bir konumluyorsunuz ki okun tam yanınızdan geçeceğini, hatta size zarar vermeyeceğini biliyorsunuz. Fizik kurallarına inanıyor ve kendinizi kurban ilan ediyorsunuz.

Gözlerinizi kapatıp, kollarınızı iki yana açıyorken kendinizi rüzgarın azizliğine, fiziğin güvenirliğine teslim ediyorsunuz. Aynı kendinizi bir insana teslim ettiğiniz gibi...

Evlilikte böyledir, diyordu Alptekin hoca. Kollarınızı iki yana açıp gözlerinizi kapattığınızda, o okun kalbinize girmeyeceğini size düşündüren şey nedir? İnanç ve güven... Tehlikeli duygular! Baştan aşağıya tehlike kokan duygular... Mavi, hatta lacivert! Tehlikenin rengi lacivert.

21.KatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin