11.Bölüm

1.2K 55 51
                                        

Asansörün içerisinde bulunan aynada kendime baktım. Çıktığımız her bir katın ardından gökyüzüne bir adım daha yaklaşmış hissediyordum. Boğazımdan yukarıya yükselen bir ateş vardı. 

Keza bu ateş, başımı döndürmüştü. 

Asansörün gri renkli demirlerine tutundum. 

Aynadaki görüntüme baktım... Saçlarım, bukleler halinde omuzlarıma dökülmüştü. Suratımda ruhumdan kalan lekeler ve acılar... Bir yandan da içimdeki küçük Ahu'nun, sevinç ifadesi vardı.

O mutluydu. 

Bu manzara, uzun süredir aynalarda karşılaşamadığım manzaradan bir tanesiydi. Suratımda yer edinilmesi gereken ifade, kocasını aldatan bir kadının hüznü ve arsızlığı olması gerekiyorken, ben garip bir şekilde masum hissediyordum.

Sanki polisler gelse ve beni tutuklamaya kalksalar, bu durumu güzelce izah edebilecek gibi hissediyordum.

Asansörün açıldığını belli eden o sesi duyduğum esnada gözlerim aynadaki görüntüde takılı kaldı. Asansörün kapısı yavaşça açılmış ve ayna, görüntüsünü karanlık koridora bırakmıştı. Karanlığa doğru bir adım atmaya hazır mıydım?

Ayaklarım beni geri gitmem konusunda ikaz etse de beynimin sinirleri onlardan bağımsız çalışıyordu. 

Asansörden çıkmak için bir adım attım ve sanki yer yarıldı, ben içine düşmedim.

Koridora attığım ilk adımla, ışıkların açılması ve akabinde asansörün kapanması bir olmuştu. Kaderimle cebelleşiyorken, burnuma koridorda yer edinen güzel çiçek kokusu dolmuştu. Gözlerim bir mercek gibi etrafı tarıyorken, onlarca güzel kapı arasından Pars'ın kapısına takıldı. 

Attığım bir kaç adımdan sonra, o kapıyla karşılaşabilmiştim. Hemen orada duruyordu... Asansörlerin solunda, güzel bir noktada, etrafı çiçeklerle süslü... Ve kapıda ismi yazıyordu.

''Sencer Pars Ulukan.''

Esefle alt dudağımı dişledim. Kırmızı rujum, şimdi bütün dişlerime bulaşmıştı belki de... Yanlış giden bir şeylerin olduğu hissi, ben istemesem bile bir sarmaşık misali bütün bedenimi sarmalıyordu. Kulaklarıma dolan hafif tını, gözlerimi kapatmamı sağlamıştı. Böylelikle etrafı görmüyor ve kendimi olayların tanığı olarak saymıyordum.

İçsel mahkememdeki o tanık, ben değildim...

Parmaklarım, Sencer Pars Ulukan yazılı küçük plakaya dokunduğu esnada titrediğimi fark ettim.

Buradaydım... Arzu ve tutkunun sahibi, gecelerimi süsleyen o adamın yanındaydım. Artık aramızda bir gökdelen mesafesi değil, bir kapı mesafesi vardı. Gözlerim, kapının etrafını çevreleyen duvarları buldu. Mürdüm rengi duvarların ardında onun olduğunu biliyordum.

Gözlerimi açtığımda derin bir nefes aldım. Bazı şeyler için cesarete ihtiyacım olduğu aşikârdı. Her şeye rağmen beni suçlayan bir yanım vardı. Bu yanım şimdi kontrolü ele geçirmiş, ellerim çoktan çantamın içindeki telefonu almıştı bile. Titreyen ellerimde ürkekçe duran telefona baktım. Soğuktu. Ölümün hissizliği ona da bulaşmış gibiydi. Sanki böyle yaparak korkunç bir cinayet işliyor gibiydim.

İçimdeki Ahu'yu öldürüyor gibiydim.

Bakışlarımı telefondan kaçırdım. Ogün'e ihanet ediyordum... Ona ihanet ediyordum! Ogün'ü haklı çıkarıyor ve suçlayıcı ithamlarına doğruluk payı ekliyordum. Onun söylediği her cümlesinin artık doğru olacak olması, midemin bulanmasını sağlıyordu. 

21.KatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin