14.Bölüm

1.1K 48 141
                                        

''Lütfen...'' deyişi odanın ıssız duvarlarına bir ışık misali çarpıyordu. 

Sol elim havaya kalktığı esnada bir annenin şefkatiyle onun saçlarını okşamak istemiştim.

Benim ağlayan insanlara dayanamadığımı, Ogün Koza çok iyi biliyordu.

Sol elim havada asılı kalırken, gözlerimi kapattım. Hayatımızda karar vermemiz ve bir yol seçmemiz gereken belli dönüm noktaları vardı.

İlk seçimimi, Ogün ile evlenerek yapmıştım.

Tanrı size iki yol sunar ve birini seçmenizi söyler. İkisi de dışarıdan zor gözükebilir fakat sonuçlarını tahmin edebileceğiniz, en azından size tahmin hakkı sunulan iki yol vardır. Elinize tutuşturulan anlaşmaların maddelerine uygun ilerlemek, size avantaj sağlar. İlerlememek, red etmek ise; dezavantaj...

Ogün bana evlenme teklifini ettiği o an, cevap vermek için on saniye bekleyişim, bu yüzdendi.

Kendime bahşettiğim o kısa zaman dilimi içersinde, hayatımın kararını verecek ve tüm yükleri omuzlayıp, bir yol seçecektim.

Ben karanlığı tercih ettim ve üstüm başım siyah oldu.

Gözlerimi açtığımda, Ogün önümde diz çökmüş gözlerimin içine bakıyordu. Bu sahne, bana evlilik teklif ettiği günü anımsatıyordu. Dava dosyası elimde, havada asılı... Gözlerim ise parça parça Ogün'ün bakışlarına yenik, ayakta duruyordum. 

Bedenimi ayakta tutan şey neydi? Hâlâ nefes alabiliyor olmamın sebebi neydi?

''Verdiğin kararların arkasında durmalısın.'' derdi babam. ''Sonuçları ne olursa olsun, girdiğin her yolda yaşayacağın şeyleri kabul ediyorsun demektir. Bir yola girmek demek, bir sözleşmenin altına imza atmak demektir. Unutma... O imzayı attığın an, asla geri dönüşü olmaz.'' demişti.

Haklıydı, Ogün ile Nikah defterine attığım imzanın da dönüşü olmamıştı.

Ve şimdikinin de...

''Sana kendimi affetireceğime yemin edebilirim.'' diyen Ogün'ün sesi, ağlamaktan kısık çıkıyordu. Biraz buruk... Biraz bana, biraz da geceye kırgın. Hayata küsmüş küçük çocuğun acı çığlıkları, sesine harf harf işlenmişti.

Kızarmış mavi gözlerine baktım. Gözlerinin sarı harelerinden başlayıp, içeriye doğru büyüyen güzel mavisi vardı. Sinirlendiğinde, en az gece kadar öfkeli bir renge bürünen...

Elimdeki boşanma dosyasını avcumla sıkarken, Ogün elini dosyaya uzattı. ''Bana sadece birkaç gün süre ver, olur mu?'' dedi Ogün. Sanki intihar edecekmişim de beni bundan vazgeçirmeye çalışır gibiydi. Sanki bir gökdelenin çatısından atlayacaktım ve Ogün bana elini uzatan o yardım ekibi görevlisi gibiydi.

Belkide kartlar tam tersiydi...

Bana atlamam için çığıran o yabancı insandı.

Beni aşağıya iten o öfke, düşmem için dengemi bozan o rüzgardı...

Ogün, elimdeki dosyayı bir hışımla aldığı sırada göz yaşlarını elinin tersiyle sildi ve dosyayı masaya gelişigüzel fırlattı. Ellerim bir boşluğa düşmüşçesine yere sarkarken, ne denli çaresiz olduğumu fark ettim.

Gözlerim ve kalbim Sencer Pars'ı istiyordu.

Fakat o asla benim olamayacak bir hayaldi. O evden çıkamıyordu ve benim onunla hayatımı idam ettirmem, artık imkansızdı.

Bir psikolog olarak onu düzeltememenin acısını ve bir aşık olarak ona kavuşamamanın acısının tarifi yoktu.

Ogün'ün parmakları tenime değdiği esnada ürperdiğimi hissettim. Paltomu omuzlarımdan yavaşça çıkartıyor, kollarımın esaretinden kurtarıyordu.

21.KatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin