Romana başlamadan önce belirtmem gereken şeyler var. Benim için yazdığım her roman özeldir ve başkadır. Bu kesinlikle su götürmez bir gerçek...
Lakin asla ve asla yadsınamayacak bazı gerçekler de vardır ki bu roman onlardan birisi. Benim için hepsinden daha özel ve daha farklı.
Bu romanda okuduğunuz her şeyin bir anlamı var. Yazılmış her kelime asla rastgele değildi.
Bu romanın sırrını henüz açıklamayacağım. Belki finalde açıklarım.
Ama unutmayın, bu roman diğer romanlarımdan çok daha ''Özel.''
21. KAT
Soluk,
Aynı soluk bir çiçeği andıracak kadar solgun görünen yüzümü aydınlatan şey, cep telefonumun cılız ışığı olmuştu. Mavi ışık yanıp sönüyor ve gözümü almayı bir şekilde başarıyordu. Esnedim, telefonuma gelen kaç arama vardı?
Hayatımda gıpta ettiğim insanların başlarını çekenler, kesinlikle sorumlulukları olmayan insanlardı. Telefonlarını istedikleri gibi kapatabilen, hesap verecek... Yahut uzun uzadıya cümle kuracak kimsesi olmayanlardı.
Hayatımda bir seçme hakkım olsaydı, kimsesiz olmayı tercih ederdim.
''Bir insanın dostu asla bir insan olamaz.'' derdi annem. O haklıydı. İnsanların özlerinde yatan üç çeşit ego, onlarla aramızda harikulade bir bağ olmasını engelleyen saatli bombaydı. Üçünün de bir vakti vardı ve güneş ağarmadan, sıcağı sıcağına her zaman karşımıza çıkardı.
Mercan rengi vazoya baktım. Onun kadar kırılgandım çünkü ben bir kadındım.
Kadın olmak; bir vazo kadar kırılgan fakat bir ağaç kadar güçlü olmak demekti. Bağlı olduğunuz toprak, sizin hayat şartlarınızdan bir tanesiydi. Mesele ağaç olmak değildi. Mesele, beton evlerle kaplı bir yerde mi yoksa denize sıfır bir adada palmiye ağacı olup olmadığınızdı.
Telefonumu kontrol ettim. ''Ogün, 14 arama.''
Gerçekten, her günün belirli saatlerinde ya da kendi kafasının estiği saatlerde bu denli ısrarcı arama yapmasına, beş sene geçmesine rağmen hâlâ alışamamıştım. Kapımın tıklatıldığını yeni fark ediyordum.
''Girebilirsiniz.''
''Ahu Hanım?'' Ekim, karanlıkta parlayan yeşil gözleriyle beni seçmeye çalışıyor fakat bulamıyor gibiydi.
Ses verdim. ''Buradayım Ekim, gelebilirsin.''
''Telefonunuz...'' dedi. Elindeki telefonu havaya kaldırdığını gördüm. Başlıyorduk... ''Çok kez çaldı da. Bilginiz olsun istedim.''
''Arayan kimdi?'' Cevabı bilmiyormuş gibi sorduğum sorular, çileden çıkartacak cinstendi.
''Ogün Bey.'' Bu cevaba aşinaydım...
Işığı yakmasını söylediğimde, havanın henüz o kadar da kararmadığını fark ettim. Güneş yuvasına çekiliyor, bulutlar gökyüzünü sarmaya başlıyordu. Yıldızlar en güzel kıyafetlerini giymeye hazırlanıyor, ay çıplak yüzünü göstermekten utanıyordu.
Bulutlara kaçmak istiyordum.
''Çok sinirliydi. Sizi aramış ve ulaşamamış. Klinikte olup olmadığınızı kontrol etmemi ve derhâl-'' boğazını temizledi. ''Fotoğrafınızı göndermemi söyledi.''
''Benim fotoğrafımı mı?'' kaşlarım çatılmıştı. Suratımda yer edinen ifade, muhtemelen korku filmlerindeki o korkunç tipleri aratmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Kat
RomanceSeninle ben, birbirimize çok yakınız... Aramızda sadece bir ''Gökdelen.'' mesafesi var. -Sencer Pars Ulukan.