Multimedia: Bölüm şarkısı, tavsiyemdir. Mobil olanlar için... ''Gripin- Nasılım biliyor musun?''
Gözlerimin karardığını hissettim.
Burnuma dolan koku tanıdıktı. Sanki cennetin yasaklı bahçesinde sevişmiş bir adamın, alkolle harmanlanmış yasaklı bir kokusu vardı.
Ben Tanrı'nın bana yasak kıldığı bu adam ile, altı sene önce hayatımı birleştirmiştim...
Şimdi o gelmişti.
Belki de işlediği cinayetten emin olmak için gelmişti.
Cesedimi görmek, ona büyük bir haz verecekti belki de...
Yarı yolda kalışımı büyük bir zevkle izleyecekti. Bir şeyleri yapamamış olmamın, suratıma atılan görünmez jilet kesiklerine hayranlıkla bakacaktı.
Belki de bakışlarıyla beni binlerce kez ezmek için gelmişti...
Belki de onu Tanrı göndermişti.
Ruhumu teslim almak için gelmişti.
O bir ölüm meleğiydi.
Sencer Pars, beni ölüme terk etmişti.
Dağılmış sarı saçları vardı. O kadar dağılmıştı ki saatlerdir öfkeyle saçlarını karıştırdığını, her bir telinin birbirine girmesinden anlayabiliyordum. Mavi gözleri görüş açıma girdiğinde, korkmuştum.
Pars'ın gözleri mavi değildi ki...
Kaskatı çenesi ve sıkılı dişleri...
Dipsiz kuyunun ta dibine çakılmıştım. Artık ne bir kaçış yolum, ne de beni bırakması için celladıma söyleyecek son sözüm vardı. Dilim sonsuza kadar, sessizliğe müebbet yerken, yoğun acıyı damarlarımda hissettim.
Damarlarımdan akan kan, içimdeki acı ile sevişiyordu.
Mavi gözlere baktım. Suçlayıcı bakışları yerinde değildi. Daha çok endişeli gözüküyordu. Sanki sevdiği kadını kaybetmiş ve deliye dönmüş bir adamın, paranoyak bakışları vardı.
Üzerine giyindiği siyah kabanı hatırlıyordum. Bunu ona geçen sene doğum gününde ben almıştım.
Geçen sene... dedim kendi kendime.
Geçen seneyi çok özlüyordum.
Kulağımda ölümün sağır edici sesi vardı. Biliyordum, bir daha asla geçen seneye dönemeyecektim. Biliyordum, bir daha hiç bir anne doğurmayacaktı beni. Biliyordum, ölüp gittikten sonra geriye dönmek için biletlerim olmayacaktı.
Zira Tanrı; hepsini yakmıştı...
Ve yine biliyordum, şu dakikadan sonra bir daha asla eski Ahu olmayacaktım. Ölümünü bir matem edasıyla kutlayacağım bu ruhumun yasını, bedenimin yaşadığı her gün bir taziyeyle tutacaktım.
Ogün koşar adımlarla bana doğru geliyorken, donmuş bir balmumu heykeli gibi karşıya bakıyordum. Sanki artık yoktum ve bu dünyadan silinip gitmeme çok az bir saniye kalmıştı.
Ogün koşuyordu... Nereye koşuyordu? Kim için koşuyordu?
Yoksa silinip gitmemi istemiyor muydu? Yoksa onu terk etmemden korkuyor muydu? Gülmek istedim, neden gülemiyordum? Tanrım, artık hislerimi kaybetmiştim...
Gülemiyordum.
Akabinde gözyaşlarım, bana ve hislerime ihanet ediyordu. Gözlerimdeki kirpiklerime bağladıkları ipe kendilerini asmış, düşmemeye yemin etmiş gibi davranıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.Kat
RomanceSeninle ben, birbirimize çok yakınız... Aramızda sadece bir ''Gökdelen.'' mesafesi var. -Sencer Pars Ulukan.