16.Bölüm

859 35 61
                                    

Sencer Pars, kapıda belirmişti.

Gözlerim, günler sonra eşsiz manzaraya bir kez daha tanıklık edebildiği için, Tanrı'ya şükrediyorken, onu görünce gülümsedim.

Onu görmek, diyaliz sayesinde yaşama tutunan bir hastaya uzatılan; umut gibiydi.

Ben ki mezara girsem, kurtulacağıma dair bir umudum olduğunu düşünürdüm, onu görünce.

Biliyordum ki o imkansızlıklarla savaşan umut,

o sevginin en güzel tonuydu...

Ateşle harmanlanmış bakışları... Kirpiklerinden dalgalar halinde yayılan aurası...

Ve bakıldıkça öpme isteği uyandıran dudakları.

''Merhaba.''

Aramızda geçen ilk konuşmanın fitilini ben ateşlemiştim. ''Merhaba.'' Aramızda geçen bunca yaşanmışlıklara, bu cümle az geliyordu.

Siyah boğazlı bir kazak vardı üzerinde. Bedenini boylu boyunca kapının eşiğine yaslamış, yorgun gözlerle beni izliyordu. ''Hoş geldin.''

Bakışlarında kaybolmuş ufak bir çocuk vardı. Ona çikolata uzatsam bile gelmiyordu. Onu, o küçük mutfak dolabından çıkartamıyordum.

''Bir karar aldım.'' derken, çantamı kapının girişine bıraktım. Üzerimdeki paltonun kuşağını çözerken, gülümsüyordum. ''Daha doğrusu, iyileştirme sürecini nasıl hızlandırabileceğimi buldum. Artık ofis yerine buraya gelecek ve sana yardımcı olacağım.''

''Harikulade.'' dedi. Cümleleri yer yer deprem etkisi yaratıyordu. Her bir harfi kırık, her bir noktası ezikti.

Bana kırgın olduğu o kadar belli oluyordu ki... Haklıydı. Pars, sonuna kadar haklıydı.

''Bana öyle bakma.'' derken, ses tonumdaki çaresizlik en üst seviyedeydi. ''Bize yardımcı olmak istiyorum Pars, anlıyor musun?'' Ona doğru bir adım attım. Şimdi o kadar yakındık ki... Nefeslerimiz usulca birbirine karışıyor ve havadaki moleküllere, el ele tutuşarak eşlik ediyorlardı.

''Hastalığını yenip, bu evden çıkacağın anı sabırsızlıkla bekliyorum.'' Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Beklediğim hayalin imkansızlık derecesi, canımı acıtıyordu. ''Ve bunun için ne gerekiyorsa yapacağım. Elimden ne geliyorsa!''

Kollarımı iki yana açarken, gözlerimi gözlerine kenetledim.

''Bak buradayım, senin yanındayım. Ofise gitmedim. Evet, Ogün ile rus ruleti oynuyorum! Sonucunda ben ölebilirim... Ofiste olmadığımı öğrenirse, canıma da okuyabilir lâkin bunlar umurumda değil! Umurumda olan tek şey, senin iyileşmen!'' Gözlerimi kapattım. Onun gözlerine bakmak, intihar girişiminden farksız değildi.

Çantamın yanına doğru ilerledim. Fermuarını açıp içinden kağıt kalemi alırken, konuşmaya devam ediyordum.

''Bu yüzden bana tavır almak yerine, yardım edersen çok sevinirim.'' Titreyen bakışlarımı, omzumun gerisine... Ona çevirdim. Dudaklarım, bakışlarım ve çenem. Hatta cümlelerim... Cümlelerim bile titriyordu. ''Lütfen.'' dedim usulca. ''Lütfen.''

Pars, bakışlarını nihayet yumuşatmıştı. Sol eliyle burun kemerini sıkarken derin bir nefes aldı ve bana baktı. ''Ne zaman başlıyoruz doktor hanım?''

Güldüm. Hayata tekrar tutunacağına dair bir umut kaynağına rastlamak, beni gülümsetmişti. Topuklu botlarımla zemini ikiye yararak yanına doğru ilerledim ve yere bağdaş kurarak oturdum. Tam kalem kağıdımı çıkartmış, başlık atacaktım ki... Telefonum cebimde titremeye başladı.

21.KatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin