ÖNSÖZ
Karanlık aslında hep insanın içindedir. Eminim sizde bunun farkındasınız. Geceleri boşluğa bakıp sanki bir çift göz sizi izliyormuş gibi gelir, korkuyla başınızı yorganın altına sokarsanız. Kimi zaman karanlıktan köşe bucak kaçarsınız sanki bizi içine alıp asla bırakmayacak gibi gelir. Karanlık aslında içinizdedir. Gözlerinizi her kapadığınızda, dalıp gittiğinizde, zamanı,mekanı ve kendinizi unutup ağladığınızda, hüzünlendiğinizde bilin ki kalbiniz içinde ki karanlıkla başa çıkıyor ve size bir sır vereceğim sakın pes etmeyin çünkü karanlıkla savaşmak sizi gerçek bir insan yapıyor.
Bazen kaçarsınız biliyorum, çünkü kaçmak kurtuluştur. Korkular, endişeler, karamsarlıklar bir anlığına da olsa kaybolur gider. Bende öyle yapanlardanım içimdeki karanlığı küçükken bir odaya kapadım.Onu kandırmıştım ve herşeyden kaçmayı başarmıştım. Kafamın içinde ki odanın kapasını ne kadar zorlasa da çıkamayacağını sanıyordum. Ama öyle olmadı, benim karanlığım sizinkinden biraz farklı, daha güçlü, daha büyük ve daha kurnaz. Hiç bilmeden fark etmeden kapattığım o oda aslında onun için bir fırsattı, kendini büyüttü güçlendirdi ve bir örümcek gibi bütün odayı ağlarıyla sardı. Orayı gelecek olaylar için, kendine ait bir sığınak olarak döşemişti.Şimdi ise beklediği tek şey odanın kapısını açmamdı ve o odayı açarak benim insanlığımı sömürüp alacaktı. Bunları hiç bilmiyordum taki yaşayana dek. Ben bir hata yaptım içimde ki karanlığı korkutmak yerine, ondan korkup kaçtım. Size bir sır vereceğim içinizde ki karanlıktan sakın KAÇMAYIN!
# Her Şey Yolunda 'Hayatım' Dışında...
Abimin bana bağıran sesiyle uyandım. Kapıda durmuş bana bakıyordu.
"Kalkma vakti uykucu! İşkence dolu bir güne hazır mısın?" Yatakta doğruldum ve ergenlikten kurtulmuş olan erkeksi yüzüne baktım. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Bu işten zevk mi alıyordu yoksa? Kafamın altında ki yastığı alıp suratıma bastırdım.
"Lanet olsun!"
Okula gitmek için hazırlanmam on dakikamı almadı. Çirkinliğimi kapatamazdım o yüzden altıma koyu renk bir bluejean, üstüme siyah beyaz çizgili buluzumu geçirip, çürük vişne rengi yeleğimi üstüme geçirdim. Boynuma en yakın arkadaşım olan Bella'nın aldığı kurukafalı gümüşten kolyeyi taktım ve buluzumun altında da asla çıkarmadığım abimde de benzeri olan kolyeyi yokladım. Ayağımada yüksek belli Nike'ı geçirdiğim gibi çantamı kaptım ve merdivenlerden aşağı koşarak indim. Bütün aile kahvaltı masasına oturmuştu, babam her zaman ki gibi masanın en başında, diğer başta ise annem yerini almıştı. Altı kişilik masa çoktan dolmuştu -her zaman ki gibi-. Camın önünde ki gevrek kasesine baktım beni hep oraya yollardılar, küçük bir masaydı ama hiç yoktan iyidir. Bir de onların yediği salamlar, pastırmalar, peynirler .Bende ise ballı gevrek aman ne hoş! Ama artık bu duruma alışmıştım evde yetim gibi olmuştum hep. Ailenin yüz karası -nedensiz yere- olmuştum.Her seferinde, nereye gitsek yüzlerinde bir utançla bana bakıyorlardı ve başlarını önüne eğip ben bir ucubeymişim gibi bizim kızımız diyorlardı. Ağlamaktan bıkmıştım en son ağladığım gün, 3 yıl önceki doğum günümdü. Yedinci sınıfta New York'lu bir arkadaşım beni alıp ,pasta yemeye gidecektik ama o gün eve gelen arkadaşlarım babamın gazabına uğradılar. Onlara söylediği sözü asla unutmayacağım.
" Onun gibi salak bir kızı neden umursuyorsunuz ki! Salak, kızın teki. Ondan iyi bir şey beklemeyin size kötülüğünden başka bir şey getirmez! O lanetli ve Tanrı bizi onunla lanetledi! Sizde lanetlenmeden önce kaçın! Eğer bir daha onunla konuşursanız onun lanetinden önce ben sizin kabusunuz olurum. Bu kızı sevmeyin ben bile nefret ediyorum!" Söylediklerinin yanında bir de bana dayakta atmıştı. Lanet herif! Ailemden hiç biri beni sevmiyordu sadece abim beni herşeyden çok severdi. E ne diyim buna da şükür! Abim elindeki tereyağlı kızarmış ekmekle geldi, karşımda ki masaya oturdu. Elinde ki dilimi bana uzattı.
"Al bakalım!" Elinde ki ekmeği ağzımla ısırdım ve elinden alıp afiyetle yedim. Üstüne de bir güzel gevreğimi yedim. Başımı kaldırıp bizi izleyen üç kız kardeşime baktım. Hepside çocuksu kıyafetler içinde bana bakıyordu. Yüzlerinde ki tiksindirici ifade karşısında asabım bozulmuştu. Babama dik dik bakıyordum.
" Neye dik dik bakıyorsun sen! O üstündekilerde ne? Sana böyle bir kıyafet aldığımı hatırlamıyorum." Ellerimle telefonda mesaj yazmaya başladım.
"Evet bunları bana abim aldı. Bir sorun mu vardı?" dedim başımı kaldırarak ona baktım bana hışımla bakıyordu. "Senin yapamadığın babalığı o yapıyor diye mi bu kadar kızdın?" Babamın şişman vücudu ayağa kalkınca masa sallandı ve sandalyesi devrildi. Bana doğru hızlı adımlarla geliyordu.
"Dayak mı istiyorsun?!" Ayağımın yanından çantamı kaptığım gibi kapıya doğru koştum ve kapının önünden ona bağırdım.
"Cehennemde yan!" Arkamdan ettiği küfürler bir hiçti hızlı adımlarla kapıdan çıktım ve kapıyı arkamda hızla çıktım. Ben almak için gelecek olan sarı otobüsün durağına doğruyürüdüm ve orada beklemeye başladım. Beş dakika geçmeden abim geldi, soluk soluğaydı.
"Bekleseydin istersen!" Ona bakmadım hala daha yüzümün nasıl bir şekil aldığını bilmiyordum.
"Yetiştin değil mi?"
"Bana bak bakayım!" Dönemedim. Eliyle çenemi tuutum ve ve başımı çevirdi.
"Sen üzgün müsün?" Çenemi bıraktı. Hayır manasında başımı salladım.
"Eliz seni tanırım." Tek kaşımı kaldırdım. "Peki gözlerinin rengi açılmış. Bilirsin bu ancak üzüldüğünde olur." Gözlerimi ovuşturdum. Bu benim sabunmasız yönlerimden biriydi ağlayamazdım ama gözlerim renk değiştirirdi. Doktorlar bunun bir rahatsızlık olduğunu ama bir şey olmayacağını söylüyorlardı. Benim gerçek göz rengim mi? Ben renkli gözlüyüm. "İlaçlarını alıyor musun?" Evet manasında kafamı salladım. "Sakın eksik etme, sonra tekrar halüsinasyonları görürsün." Deniz'in yüzüne baktım. Bana bakıp gülümsedi. "Kendini üzme."
"Hayır, ben sadece şu lanet olası evden başka bir yerde yerde yaşamak isterdim. Bu aileden uzak sana yakın." Abim destekleyici bir şekilde omzuma vurdu. Gülümsedim. Otobüsün gelmesi pek uzun sürmedi. Abimin beni düşünmesi , beni biraz olsun rahatlatmıştı. Otobüse girdim ve en önden bir yere oturdum abim beni geçip arka tarafta ki futbol takımının yanına gitti. Çocuk yakışıklıydı, futbol takımındaydı. Elbette onların yanına gitmesi mantıklıydı. Kulaklıklarımı taktım ve etrafı izlemeye koyuldum. İnsnlar gerçektende mantık aranmaması gereken bir canlıydı o gün sadece bu düşünce vardı aklımda. Ne kadar doğru ya da ne kadar yanlış olduğunu bilmeden. Otobüs okulun önüne yaklaşırken bir grup çocuk gördüm ellerinde sigara ile şakalaşıyordular. Bu pekte garip bir şey değildi aslında, lisede ki gençlerin çoğunluğu sigara ve alkol kullanıyordu ama benim dikkatimi çeken o değildi, siyah bir motora yaslanmış bana bir çift mavi gözle bakan bri çocuktu.
Karanlık aslında hep sizin içinizdedir bazen büyük bazen küçük. Hep sizledir, sonradan gelmez, önceden var olmaz.karanlıktan korkun ama kaçmayın, savaşın çünkü savaşmak sizi insan yapıyor bunu Darren'la tanışmadan önce anlamamıştım. Darren'la tanışıp onu hayatıma almadan önce karanlığımın ne kadar büyüdüğünün farkında bile değildim... Darren'a göre onu hayattımı almam benim dünyadaki en büyük hatamdı ama bana göre o benim en doğru kararı aldığım zamandı. Ve bundan pişman oldun mu diye sorarsanız....
-Devam Edecek-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan - Aşk - Oyun
RomanceGözlerime Bakamıyorsun Çünkü Sende Karanlıktan korkuyorsun! Karanlığın içinde kaybolan kızın, Siyah parlak ışığın peşine düşmesi.... Kaybedilen geçmişin, Savaşılan ruhun, Siyah'ın içinde ki aşkın, Yalnız bir kızla birleşmesi gibi... İşte gerçek kara...